Kevin Hakkında Konuşmalıyız

Beril Acar


Birçok psikolojik kuram, bize erken yaşamımızın gelecekteki kişiliğimizi nasıl etkilediğini açıklamaktadır. Freud ile başlayan psikanaliz kuramı ve diğer pek çok kuram ile çocukluk deneyimlerimiz ile şimdiki biz arasında bağlantı kurup yorum yapmamız mümkün görünmektedir. Kevin Hakkında Konuşmalıyız ile bir çocuğun nasıl sosyopat bir gence dönüşebildiğini, annelik kavramının toplum için ne demek olduğunu ve bu kavramın nasıl bir baskı ve suçlama unsuru olarak kullanılabileceğini görüyoruz.

Birçok coğrafyada, çocuğa bakım veren birincil kişinin anne olması gerektiği, anneliğin kutsallığı ve bunun bir zorunlulukmuş gibi algılanması yadsınamaz bir gerçek. Öte yandan, çocuk sahibi olmaya hazır hissetmeyen anne adaylarının yaşadığı sıkıntı ve stresi görmezden gelip, bu durumu “anne olma heyecanı” gibi “normal”leştirmek ve yok saymak da ne yazık ki sıklıkla karşılaştığımız durumlardan.

Filmdeki karakterlerden Eva (Tilda Swinton), seyahat etmeyi seven, kariyerli ve geleceğe yönelik farklı hayalleri olan bir kadındır. Anne olmaya hazır olmadığı belli olsa dahi eşi Franklin  (John C. Reilly),  bu durumu “doğal bir tepki” olarak karşılar ve görmezden gelir. Fakat Eva, hamile olduğunu öğrendiğinden beri stres içindedir ve kendine karşı yabancı hissetmektedir. Hamile olduğunu öğrendiğinde, toplumun kadınlara dayattığı “olağanüstü” şeyleri hissedemediği için suçlu hissetmekte, bu nedenle de kendini sürekli diğer anne adaylarıyla karşılaştırır. 

Eva, doğum yaptıktan sonra postpartum (doğum sonrası) depresyonuna girer. Eva’nın Kevin’a (Ezra Miller) öfkesi çok büyüktür çünkü Eva onun için hayallerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Bu öfke zamanla öyle büyüyor ki bir sahnede Kevin’ın kolunu kırmaya kadar gidiyor. Eva, hiçbir zaman oğlu Kevin’a karşı bir yakınlık hissedemiyor. Kevin dünyaya geldikten sonra, Eva onu kucağına alıp emzirmiyor; çocuğunun temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekiyor. Bu gibi bilinçsiz süreçlerin hepsi ilk etapta Eva ile Kevin’ın ilk bağı kurmasını engelliyor. Bu sürecin diğer bir sonucu da, Kevin’ın dünyayı güvenilir olmayan ve kendisinin sevilmeye, değer görmeye layık olmadığı bir yer olarak görmesine sebep oluyor. Çünkü Kevin annesi tarafından başından beri istenmemiştir, ilk etapta bunu bilinçdışı düzeyde sonrasında somut davranışlarla deneyimlemiştir. Freud’un kavramına göre, Kevin dünyaya geldiğinde annesi tarafından “baştan çıkarılma”mıştır ve bu yüzden Kevin daha çok babasıyla vakit geçirip anneyi yok etme planında ilerlemiştir. Kevin’in oral ve anal dönemlerinde de annesine karşı bu gerginliğini rahatlıkla görebiliyoruz. Kevin, her iki dönemde de babasına karşı olumlu bir profil çizerken, annesine karşı sürekli yıkıcı ve olumsuz davranıyor. Oyun oynarken(!) annesine karşı sert ve alaycı bir tavır sergilemesi, oyuna karşılık vermemesi ve kelimeleri söylemeye başladığında özellikle “anne” kelimesini söylememesi bu yorum için örnek olarak verilebilir. Filmde önemli bir diğer detay da Kevin’ın sürekli tırnak yiyor oluşu. Bu duruma bakarak Kevin’ın oral dönem fiksasyonu var dememiz yanlış olmayacaktır çünkü bu dönemde yaşanan travmalar, ileriki yaşantımıza yine ağız bölgesi ile ilgili problemler olarak yansıyabilmektedir.

Filmde, Kevin’ın babasının davranışları da oldukça önem taşıyor. Franklin her ne kadar Kevin ile ilgileniyormuş gibi gözükse de ne Kevin’ın en kritik anlarında ne de Eva’nın her şeye yabancılaştığı zor dönemlerinde Eva’ya destek olmamış, pasif tutumlar sergilemiştir. Kevin’ın ve Eva’nın anlaşılabilir davranışlarına karşı onları “normal”leştirmeye çalışıp sessiz kalması buna verilebilecek bir örnektir. Akşam eve geldiğinde Kevin ile sadece oyun oynayarak iyi bir babalık yaptığını düşünmektedir ki bu da yine toplumun çizdiği ve pekiştirdiği cinsiyetçi rollerin bir sonucudur. Literatürde “Belirsiz Kayıp Baba” denilen kavram, Franklin’in durumunu açıklar niteliktedir.

Filmin ilerleyen süreçlerinde, Kevin büyüdüğünde, Eva tekrar hamile kalıyor ve sanki bu sefer bir şeyleri düzeltebileceğini umut ederek bebeği doğurmaya karar veriyor. Kevin gibi bir çocuk için kardeş kıskançlığı çok büyük bir problem haline geliyor çünkü daha önce sevgisini alamamış olsa da ortada annesini paylaşabileceği birisi yoktu ve kendisinin göremediği o sevgiyi kardeşinin göreceğinden de oldukça emindir. İlerleyen zamanda kardeşinin gözünü “kazayla” yaralamış olması değersizlik duygusunun bastırılmasıyla ortaya çıkan öfke ve saldırganlığın bir örneğidir. Öte yandan, ikinci çocuğun “normal” büyümesi ve iki kardeşin birbirinden tamamen farklı olması, Eva’nın isteği ve değişiminden mi kaynaklı, yoksa Kevin’da organik bir problem mi var sorusunu düşündürmüyor değil.

Filme toplumsal açıdan bakıldığında rahatlıkla görülebilecek pek çok nokta var. Örneğin Kevin’in hiçbir zaman bir psikoloğa götürülmemesi, bir yardım almaması, Eva ve Franklin’in toplumun “ne derler” baskısına verdiği önemle ve kendilerinin suçlanmaktan korkması ile  ilgili gözüküyor. Öte yandan, Kevin’ın yarattığı katliam, toplum tarafından Eva’nın suçlanmasına yol açıyor. Eva’nın, bu sebepten dolayı hemcinsi tarafından fiziksel saldırıya uğradığı bir sahne görüyoruz ve burada saldırgan kadın seçilerek, toplumsal cinsiyetin her iki cins tarafından şekillendirildiği belirtilmek istenmiştir.

Filmin en çok sevdiğim özelliği ise ince detayların bizi düşündürmeye itmesi. Filmin ilk başlarında, Eva’nın yüzünü suya soktuğunda bir anda Kevin’a dönüşmesi, belki de bu iki karakter arasındaki özdeşimin –her ne kadar özdeşim kuramamış gibi gözükseler de- kuvvetli olduğunu gösteriyor. Filmin sonunda ise Eva, Kevin’i ziyaret ettikten sonra polislerin başka birisini tutukladığını görüyor ve o kişi Eva’dan yardım istiyor, suçsuz olduğunu söylüyor. Bu sahne, filmin genel hatlarıyla bir bağlantı kurmadan düşünüldüğünde epeyce anlamsız gözükebilir ama değerlendirildiğinde, yönetmenin bize anlatmak istediği bir şeyler var.  Yardım isteyip suçsuz olduğunu söyleyen kişi Kevin, çaresiz kalan ve belki de sebep olan Eva’ymış gibi.

Filmde zamanlar arası sahne geçişleri hızlı ve direkt olarak veriliyor. Bu bazen anlam karmaşasına yol açsa da, birbiri ardındaki sahneler arasında bağlantı kurulması amaçlanmıştır. Örneğin, Eva Kevin’a hamileyken gittiği hamile jimnastiği sahnesi gösteriliyor, ardından, Kevin’ın hapishane sahnesi geliyor. Sanki Kevin için hapishane neyse Eva için de hamilelik aynı hissi ifade ediyor.

Kevin Hakkında Konuşmalıyız’ın tek bir kuram ile yorumlanabilecek bir film olduğunu düşünmüyorum. Farklı dinamiklerle ele alınabilecek çok yönlü bir film. Benim gözüme ilk çarpan kuram ise sıklıkla da bahsettiğim gibi psikanaliz kuramıdır. Kevin ‘ın -neredeyse tüm davranışları- bu çerçeveden rahatlıkla incelenebiliyor ve bunlar, Freud’un id kavramına örnek niteliğinde gidiyor. Davranışlarının doğruluğunu ya da yanlışlığını sorgulamaması buna verilecebilecek en güzel örnektir. Öte yandan, Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı’na da referans edilebilecek bir sahne var: 

K: Biliyor musun bazen acımasız olabiliyorsun.

E: Bunu sen mi diyorsun?

K: Evet ben diyorum. Kimden aldım acaba?


Sosyal Öğrenme Kuramı’nın temel ilkesi: ‘İnsanların başkalarının davranışlarını gözlemleyerek ve bunlardan bir sonuç çıkararak öğrenebilecekleri’dir. Burada da görüyoruz ki Kevin, annesinin sergilediği davranışları gözlemleyerek öğrenmiştir.

Zekice kurgulanmış, her detayı ile düşündürmeye açık Lynne Ramsey'in yönettiği Kevin Hakkında Konuşmalıyız, toplum baskısını ve aile dinamiğini iç içe anlatan, etkisi uzun süre devam edecek oldukça iyi bir film.


Keyifli izlemeler.


C:\Users\eacar\Desktop\We need to talk about kevin afiş.jpg