Türkiye'de Eleştirel Psikolojinin Kurumsallaşması, Eleştirel Psikolojinin Uygulama Pratiği ve TODAP


Baran Gürsel 
barangr@gmail.com

Psikoloji ve Toplum’un ilk sayısında yer alan “Eleştirel Psikoloji Nedir, Ne Eleştirel Psikolojidir?” başlıklı yazıda, bültenin her sayısına bir yazı yazacağımı ve ikinci sayıya yazacağım yazıda da Türkiye’de eleştirel psikolojiyle uğraşmayı gergin ve karmaşık bir konu haline getiren dinamiklerden bahsedeceğimi söylemiştim.[1] Sonrasında böyle bir süreklilik içerisinde Türkiye’deki eleştirel psikolojinin gündem, soru ve açmazlarına dair fikirleri toparlayıp onları ifade etmenin, varsaydığımdan çok daha fazla çaba gerektiren bir iş olduğunu görmüş ve bu çabayı gösterememiş oldum. Bu durumun bende yaratmış olduğu birçok sorudan özellikle “bu süreklilik iddiası için erken mi ya da iddia fazla mı”, “konuları ve içeriği düzene sokmanın zorlukları mı var”, “hangi gündemler, hangi çerçevelerle, hangi şekillerde ve hangi sırayla aktarılmalı”, “aktarılanlarla kimler ilgilenecek”, “açılacak konuların yaratacağı başka gerilimler/sorular mı var” vb. gibi sorular aynı zamanda tam da bir teorik/pratik geleneği kurumsallaştırmayı hedefleyen bir kurumun zihnini meşgul edecek sorulara benziyor. Dolayısıyla bu soruların zorluğu ve bunlar karşısında yaşanan bireysel/kolektif afallamaları hafife almamak ve bu soruları düşünecek alanlar açmak anlamlı gözüküyor. Herhalde bu sorulara dair cevaplar üretilebildikçe eleştirel psikoloji alanındaki paylaşım ve aktarımların düzeni ve sürekliliği daha iyi sağlanabilecek. O halde bu sorular zihnimizi yormaya devam ederken biz burada “kurumsallaşma” ve özellikle de bu bağlamda gergin bir konu olan “pratik” meselesi üzerine bir tartışma yürütelim.

Kurumsallaşma ve TODAP
2008’den bu yana yapılan Eleştirel Psikoloji Sempozyumu’nun altıncısı 19-21 Ekim 2018 tarihlerinde “Bir-aradalık: Hâller, Dinamikler, İmkânlar” ana başlığı çerçevesinde İzmir’de gerçekleştirildi.[2] Etkinlik, bir-aradalığa dair (eleştirel) psikoloji içinden, dışından ve ötesinden yola çıkan birçok fikre, duruşa ve tartışmaya ev sahipliği yaptı. Bu tartışmalar hepimizi besledi ve besleyecek gibi duruyor.

Fakat bu sempozyum, yalnızca bu gündem etrafında yapılacak tartışmalara değil, aynı zamanda Türkiye'de eleştirel psikolojinin kurumsallaşması üzerine yapılacak tartışmalara da vesile olabilir. Eleştirel psikolojinin herhangi bir coğrafyada tek bir kurumsal temsilcisi olması gerektiğini savunmak abes olur. Bununla birlikte TODAP, emekten ve toplumsal dayanışmadan yana bir meslek örgütü olmanın yanında, Türkiye'de eleştirel psikolojinin yaygınlaştırılmasını, bir gelenek olarak yerleşmesini, aktarılmasını ve derinleştirilerek geliştirilmesini de amaçlıyor. Başka bir deyişle, Türkiye’de eleştirel psikolojinin kurumsallaşmasını bir hedef olarak belirleyip bu yönde adımlar atıyor.

Bu adımlar içerisinde sempozyumlara ek olarak, geçtiğimiz sene ikinci baskısını yapan ve kolektif bir çeviri ürünü olan “Eleştirel Psikoloji”[3] kitabını, “Eleştirel Psikoloji Bülteni”ne derneğin vermekte olduğu ve vermeyi önüne koyduğu katkıları ve derneğin süreli ilk yayını olan “Psikoloji ve Toplum” bültenini sayabiliriz. Aynı zamanda adında eleştirel psikoloji geçmeyen ama psikoloji alanında eleştirel yaklaşımların yayılması ve tartışmaya açılmasına yönelik işlevler gören “Ötekisiz Psikoloji Atölye Dizisi” ve çeşitli illerde yapılan “eleştirel psikoloji tartışmaları” da eleştirel psikoloji geleneğinin oluşturulması çabası içinde değerlendirilmeli.

Bu noktada, TODAP’ın kurumsal olarak veya üyelerinin bireysel olarak içinde olduğu uygulama pratiklerini -araştırma pratiği, teorik pratik ve politik pratikten ayrı bir pratik biçimi olarak, psikolojinin, birey ya da gruplarla yapılan çalışmalarda “hizmet” olarak sunulduğu pratikleri kastediyorum- bu kurumsallaşma süreci içerisinde nereye koyacağımız sorusu doğuyor. Bu soruya burada etraflıca yanıt vermeye çalışmayacağım ama bu soruyu cevaplarken göz ardı edildiğini düşündüğüm birkaç noktayı burada öne çıkarmak isterim.

Pratiğin Eleştirelliği Üzerine
Bu alanda sıklıkla üzerinde konuşulan ve sempozyumda da ortaya çıkan bir soru şuydu: Eleştirel psikolojimizin pratiği nedir, nerededir, nasıl olmalıdır? Bununla bağlantılı başka bir soru ise şuydu: “Yerli” bir (eleştirel) psikoloji nasıl geliştirilebilir?

Bana kalırsa bu sorulardan birincisine verilen “eleştirel psikoloji pratiği biz ne yapıyorsak odur (çünkü biz eleştirel düşünüyoruz)” cevabı ne kadar aceleci ve kolaycıysa, “hiçbir pratiğimiz, eleştirel psikoloji pratiği içinde sayılmaz (çünkü biz anaakımın içindeyiz)” cevabı da bir o kadar aceleci ve kolaycıdır. Birinci ifade; eleştirel olmanın, benimsendiğinde otomatik olarak pratik açıdan da eleştirel sonuçlar veren, doğrulukları kendinden menkul tutum ve ideallere sahip olmak olduğu varsayımına dayanır. İkinci ifade ise bu saf eleştirel konuma bir türlü ulaşamıyor olduğumuzu varsayar ve şu düşünce üzerine kuruludur: Psikolojinin “iktidarı”, uygulama pratiği içerisinde olanları o kadar güçlü biçimde kuşatmıştır ki bu alandaki hareketlerimizin anaakıma uyması ve onu yeniden üretmesi işten bile değildir. Dolayısıyla buradaki perspektiflere göre iki seçeneğimiz vardır; ya sürekli bir tefekkür faaliyeti içinde düşüncemizi arındırmaya çalışacağız –ki bunun uygulama pratiğindeki yansımasının hangi bağlamda ne olacağı sorusu yine yanıtsız kalır- ya da pratiğimizin alışılmış psikolojik pratiğine (şeklen) benzemesini engellemeye çalışacağız. Elbette kendi faaliyetimiz üzerine eleştirel düşünme çabası bu işin olmazsa olmazlarındandır ve “psikoloji dışı” faaliyetleri (sosyal çalışma, savunuculuk, görünür kılma faaliyetleri, vb.) psikolojik pratiğe entegre etmemizin anlamlı olabileceği yerler var. Fakat eleştirel psikoloji pratiğinin var olma koşulunu bu ikisine indirgeyemeyiz, bunlarla da sınırlayamayız. Böyle bir indirgeme, somut pratik içerisinde üretilen eleştirelliğin görülmesini imkânsızlaştırır –sanki eleştirelliğin eninde sonunda bulunabileceği başka bir yer varmış gibi- ve bu sınırlama bizi kolaycılığa itebilir –“psikoloji dışı” faaliyetleri psikolojiye ekleyerek gerçek anlamda eleştirelliği bulduğumuzu varsayma kolaycılığına.

Unutmamalıyız ki somut gündelik psikolojik hizmet saf anlamda anaakım değildir. Evet, psikoterapiden çeşitli psikolojik hizmet faaliyetlerine kadar bu alan, anaakım (bireyci, özne-nesne ayrımını mutlaklaştıran, ayrımcı, pasifize edici, vb.) eğilimlerin hâkim kılınmaya çalışıldığı bir alan olabilir. Bu alanda sıklıkla rastladığımız uygulamalar büyük ölçüde bu eğilimleri benimsemiş de olabilir. Ama bunlar, bu alanın bir mücadele alanı olduğu ve burada bir hegemonya mücadelesinin sürdüğü gerçeğini değiştirmez. “Anaakım”, uygulama pratiklerine kendi rengini vermeye çalışmaktadır ama hiçbir pratik, doğası gereği sadece tek bir “ideolojinin” (anaakım psikoloji ideolojisi) mutlak hâkimiyeti altında değildir. Her hizmet, içinde (amaçları ve sonuçları açısından) çeşitli eğilimler barındırır ve bunlar arasında kuşkusuz eleştirel olanlar da, yani eşitlik ve adaleti destekleyenler, ayrımcılık karşıtı olanlar, dönüştürücü ve aktifleştirici olanlar, özne-nesne arasına çekilen bariyerleri zorlayanlar da vardır. İşte bizim işimiz kendini eleştirel olarak adlandıranda da  –ki o da büyük ölçüde eleştirel olduğu zamanlarda bile mutlak anlamda eleştirel değildir- adlandırmayanda da bu (eleştirel) eğilimleri açığa çıkarmak ve güçlendirmeye çalışmaktır. “Eleştirel pratik”, böyle bir çabanın adıdır.

Pratiklerdeki Eleştirelliği Değerlendirmek
Dolayısıyla TODAP’ın kurumsal olarak ya da üyelerinin bireysel olarak gerçekleştirdiği uygulamalar doğrudan ne eleştirel ne de anaakım denilerek kenara konabilir.

Bu bültenin ilk sayısındaki yazımda öne çıkarmak istediğim düşünce şuydu: Eleştirel psikoloji çatısı altında toplanan yaklaşım ve pratikler, psikoloji eleştirisi ile toplum eleştirisinin iç içe geçmiş biçimleridir. Her eleştirel yaklaşım/pratik, bu iki hatta belli eleştiriler yapmaya ve onları sentezlemeye çalışır. “Ne eleştirel psikolojidir?” sorusunun doğrudan verilebilecek ve hepimizi aşan bir cevabı yoktur. Bir yaklaşımın/pratiğin eleştirel olup olmadığı sorusu bize bir düşünme alanı açar. Herhangi bir yaklaşımın/pratiğin psikoloji eleştirisi ile toplum eleştirisini hangi dozlarda ve şekillerde sentezlediğini tartışarak, bu soru etrafında verimli yolculuklar yapabiliriz. Elbette bu yolculuk sırasında bazı yaklaşımlar/pratikler bize pek eleştirel gelmeyebilir, bazıları ise daha eleştirel gelir. Önemli olan bu çıkarımlarımızı gerekçelendirebilmek ve bu gerekçeleri ortak eleştirel alanlarda tartışmaya, aktarılmaya ve geliştirilmeye açabilmektir.

Dolayısıyla “Eleştirel psikoloji pratiğimiz ne olacak?” sorusuna yanıt ararken TODAP’ın, üyelerinin ve TODAP üyesi olmayan psikologların pratiklerini böyle bir tartışma süzgecinden geçirmek gerekir. Böyle değerlendirmeler, hem mevcut olan ve potansiyel olan eleştirel yönleri, hem de daha fazla eleştiriye muhtaç olan tarafları öne çıkarır.

TODAP’ın, sokakta yaşayan bir grup insanla yürüttüğü çalışma, Soma’da hayatını kaybeden işçilerin yakınlarıyla ve oradaki işçilerle yapılan çalışmalar, göçmenlerle yürütülen çalışmalar, bombalı saldırılar sonrası oluşturulan “Psikososyal Dayanışma Ağı” kapsamındaki faaliyetler -her ne kadar kuramsal zeminleri açıkça tartışılmamış ve eleştirel içerikleri yer yer hâlâ sorgulanmakta olsa da- bana göre eleştirel özellikleri ağır basan uygulama pratikleri arasında değerlendirilebilirler. Bu pratiklerin toplumsal iktidar ilişkilerine getirdikleri eleştiriler kuvvetlidir, çünkü bu pratiklerin içinde olanlar, mevcut düzenin sürmesinde çıkarı olan öznelerin örtmeye çalıştığı durum, deneyim ve yaralarla meşgul olurlar, bu bağlamda onarımlar gerçekleştirmeye çabalarlar; toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklere karşı dönüştürücü bir pozisyonda yer almaya gayret ederler. Aynı zamanda bu pratiklerin psikolojiye de eleştirel yaklaştığı noktalar tespit edilebilir. Bu çalışmalarda; çalışılan öznelerin (hizmet alanların) toplumsal koşullarıyla diyalektik bir ilişki içerisinde ele alındığı; psikolojik hizmetin mevcut düzenin sürmesinden yana olan işlevlerine karşı duyarlılıklar taşındığı; psikolojik hizmeti verenlerin, kendi eksikliklerini tanımaya çalıştığı ve öz eleştirel düşünmeyi canlı tutmaya gayret ettiği; hizmeti verenlerin çalıştıkları gruplarla “kader” ortaklıklarını görme niyetinde oldukları söylenebilir. Bu özellikler, bu çalışmaların, bireyci, düzen içi, pasifleştirici ve ayrımcı psikolojilerin eleştirisi üzerine kurulu yönlerindendir. Bununla birlikte bu yönlerin bütünlüklü bir biçimde söze/yazıya dökülmemiş ve tam anlamıyla tartışılmamış olması, uygulanan yöntemlerin başı ve sonu olacak şekilde oluşturulmamış olması ve pratiklerin sonuçlarının değerlendirmeye/tartışmaya açılamamış olması bu çalışmaların eleştirel dozunu düşüren faktörler olarak değerlendirilebilir. Neticede bana kalırsa bu tür eleştirel çalışmalarda birincil önemde olan, alışılmış psikolojik destek biçimlerinin şekilsel olarak tekrarlanıp tekrarlanmaması değil, uygulamanın eleştirel gerekçelendirmesinin bütünlüklü yapılması ve ruhsal/toplumsal sonuçlarının da aynı özenle değerlendirilmesi.

Eleştirel psikoloji uygulamalarını sadece şu türden özelliklerle anmak yanıltıcı olabiliyor; topluluk halinde yapılan, psikoloğun kendini açtığı, psikolog kimliğinin taşınmadığı, “hiyerarşi” kurulmayan, vb. Elbette eleştirel psikolojinin uygulamaları arasında bu türden özelliklere sahip olanlar olabilir, fakat bağlamına göre farklı özellikler, hatta yer yer bunlara zıt olanlar, daha eleştirel işlevler görebilir. Bu özelliklerin belli anaakım psikoloji geleneklerine karşı geliştirildiğini akılda tutmakta fayda var. “Seçkinci, hiyerarşik, kapalı, bireyci” yaklaşımlara karşı geliştirilen -ve yerine göre oldukça değerli olabilen- bu özellikleri mutlaklaştırmamak, hem bu türden eleştirel uygulamaların eksiklerini görebilmek hem de eleştirel tutumları çoğaltabilmek açısından önemli gözüküyor.

TODAP’ın kolektif olarak gerçekleştirdiği yukarıda sayılan çalışmalara ek olarak, üyelerinin birbirlerinden ayrı şekillerde -örneğin çalıştıkları yerlerde- yürüttükleri uygulama faaliyetlerinin de doğrudan “anaakım” ya da “kolektif değil” denilerek kenara konulmasının da yine aceleci bir tutum olacağını düşünüyorum. İster öğrenciler, ister deneyim kazanmamış yeni mezunlar, ister deneyimli psikologlar tarafından gerçekleştirilsinler; farklı üniversitelerde, sivil toplum kuruluşlarında, eğitim kurumlarında, danışmanlık merkezlerinde yapılan birçok mesleki ve aynı zamanda eleştirel faaliyet var. Sempozyumlar ve benzeri buluşmalar bunu daha da görünür kılıyor. Bana kalırsa amacımız, bu faaliyetlerin hâkim iktidar ilişkilerini bozmaya yönelik eğilimlerini tanımaya ve güçlendirmeye imkân sağlayacak kurumsal mekanizmaları çoğaltmak olmalı. Böylece mevcut profesyonel/mesleki hayatlarımızın içinde yeşeren eleştirellikler de kolektif faaliyetlerimizi daha çok şekillendirebilir olacaktır.

Pratiğin Yerliliği Üzerine
“Yerli” bir (eleştirel) psikoloji pratiğini nasıl geliştireceğiz? sorusu üzerine daha kapsamlı tartışmalar yürütmek gerekiyor ama yeri gelmişken -sempozyumdan da yeni çıkmışken- bu konuya dair sadece bir not düşmek istiyorum.  Bu sorunun; kültürel yerelciliğe, “Batı” karşısında konumlandırılan bir “öteki” güzellemesine, yerelin evrensel özelliklerini kaçırmaya, kurgusal “bizliklerle” bazı iktidar ilişkilerini sürdürmeye, evrensellik ve kurtuluş iddialarından tamamıyla vazgeçmeye ve kapitalizmin kuşatıcılığını göz ardı etmeye doğru kaymadan cevaplanması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu tartışırken özellikle şunu gözden kaçırmamalıyız: “Yerli gözükmeyen” bazı yaklaşımlar, Türkiye’deki eleştirel psikolojilerin özgün gelişiminin dışsal değil de içsel bileşenleri, yani bizzat bu tarihsel/toplumsal bağlamın yerlileri olabilir. Bunlardan benim aklıma ilk gelenler; psikanaliz, söylemsel psikoloji, marksizm, feminizm, bazı halkçı/toplumcu çalışma gelenekleridir. Türkiye eleştirel psikolojisinin kendi özgünlüğüne kavuşmak için bunlardan uzaklaşmak yerine bu yaklaşımların içinden süzülerek gelişmekte olduğunu söyleyebilir ve ancak böyle gelişeceğini öngörebiliriz.

Dolayısıyla klasik eleştirel psikolojilerin özellikle dışladığı/yadsıdığı/bastırdığı bireysel psikoterapilerden, ilk bakışta anaakım destek faaliyeti gibi gözüken psikolojik faaliyetlere; ilk bakışta psikoloji gibi gözükmeyen sosyal çalışma biçimlerinden dayanışma gruplarına kadar birçok pratik Türkiye’deki eleştirel psikoloji geleneğinin ve kurumsallaşmasının bir parçası oluyor ve olacak gibi de duruyor.

Bu bağlamda “yerelin özgünlüğü” meselesini tartışırken temel rotamızı; yerelde evrenselden ayrıldığı varsayılan bazı geleneklerin idealize edilmesi amacı değil, yereldeki eleştirel sentezin tarihsel özgünlüğünün (ya da ötekilere benzerliklerinin) “ne” ve “neden öyle” olduğu soruları belirlemeli. Kuşku yok ki bu sorunun peşinden giderken, klasik psikoloji ve eleştirel psikoloji akımlarının içine girmemiş yorum ve eyleme biçimleriyle de karşılaşabiliriz. 

Sonuç Olarak
Türkiye'de eleştirel psikolojinin kurumsallaşması çabaları arasında önemli bir işlevi olan TODAP bu kurumsallaşmaya bir yandan teorik pratik, bir yandan da uygulama pratiği üreterek katkı sunuyor. Aslında şu an için bu uygulama pratiklerinin teorik olanlara kıyasla daha parçalı, bazen daha az görünür olduklarını söyleyebiliriz. Bu, büyük ölçüde faaliyet eksikliğinden değil ama faaliyetlerin eleştirel yönlerinin yeterince işlenmemiş ve kuramsallaştırılmamış olmasından kaynaklanıyor. Tabii böylece bu faaliyetlerin eleştirisi üzerinden yenilerinin yapılmasının da önü biraz tıkanmış oluyor. Dolayısıyla, yapılmış ve yapılacak (bireysel ve kolektif) faaliyetlerin eleştirel niteliklerini daha görünür hale getirip bunları yorumlamak, tartışmak ve eleştirmek, bu faaliyetleri Türkiye’deki eleştirel psikoloji hafızasının içine yerleştirmek ve daha özgün yaklaşımlar geliştirilmesine imkân tanıyacak çalışma/düşünme alanları açmak bizi bekleyen önemli bir görev olarak karşımızda duruyor.


[1] Bakınız: https://goo.gl/S3Em5B
[2]   Bakınız: https://goo.gl/w97c1N
[3]   Bakınız: https://goo.gl/g4892t