B
|
ir gündüz programıyla gündeme
düşen “Palu ailesi” geniş çevrelerce tartışıldı, üzerine analizler ve
çözümlemeler yapıldı. Bir yandan ailenin dinamikleri şemalar çizilerek
tartışılırken bir yandan da “Türk aile yapısına neler oluyor?” sorularına cevap
aranmaya çalışıldı ve “kutsal aile” mefhumu sorgulandı.
Daha önce de yaşlarını
almamış çocukların tecavüzden öldürüldüğünü gördük, “yakınları” tarafından
uygulanan fiziksel şiddet sonrası yoğun bakımlarda kalan, sakat olan, ölen
çocukları duyduk, ensestten kurtulmak için evden kaçan çocuklarla karşılaştık
ama “Palu ailesinde” şiddetin farklı biçimleri bir arada yaşandığı için olacak
ki geniş bir toplumsal çevre, meseleyi gündemde tutmaya çalıştı.
Şiddet ve nedenleri üzerinden
kamuoyunda açılan her türlü tartışma bir yandan toplumsal farkındalığı
arttırırken bir yandan da şiddeti engelleyici olabiliyor. Bunun için ülkede
psikolojik ya da fiziksel şiddete uğrayan her bir çocuğa, her bir kadına
yapılanı kendi öz meselemiz gibi kabul edip kamuoyunda, kamu kuruluşlarında,
hukuk camiasında görülür, duyulur hale getirmeliyiz. Şiddete maruz kalanların
tarafında konumlanarak faillerden hesap sormalıyız. Ancak bireysel ve kurumsal
olarak bunu yapabilir ve yaptırabilirsek çocuklar bu ülkede istismarın binbir
çeşidine maruz kalmayacak, şiddete karşı çıkışımız koruyucu ve engelleyici
olacaktır.
Şiddete karşı çıkışı “Kutsal
ailenin koruyucu duvarları mı yıkılıyor?” soruları ve değerlendirmeleriyle
yaparsak muhafazakâr yapıları daha da güçlendirir, yaşanan şiddetin, tacizin,
tecavüzün, aile mefhumunun yaşadığı dört duvar arasında kalmasına neden oluruz.
Şiddete karşı çıkışı faillerin hasta olmasıyla açıklamaya çalışırsak da
şiddetin siyasal, sosyal, toplumsal, kültürel, ekonomik kökenlerini ıskalar,
failleri aklar, maruz kalanları tıbbın dört duvarı arasında bırakmış oluruz.
“Palu ailesi” vahşetinin en
çok konuşulduğu günlerde, Cumhuriyet gazetesi beklenen şey bulunmuş gibi bir
algı yaratarak, “Palu ailesinin hastalığı bulundu!” şeklinde bir başlık attı.
İşin “uzmanları” büyü psikolojisi dedi, paranoid bozukluk dedi, hastalığın
tedavisinin olduğu ifade edildi. Çözüm olarak, büyü psikolojisi etkisinde
kalanların ivedilikle tedavi edilmesi gerekliliği dile getirildi, tedbir olarak
da cehaletin azaltılmasının önemi vurgulandı ve herkesin bireysel tedbir alması
da önerilerek, durum tespiti yapılmış oldu.
Böylece, “Palu ailesinde”
yaşanan ve yaşattırılan sistematik şiddet karşımızda şemalarıyla duruyorken,
şiddetin “hastalık” olarak tanımlanmasıyla ortaya çıkan bir rehavet haliyle
Palu vahşeti gündemimizden düşmüş oldu. Yaşatılan şiddet, tecavüz, işkence,
istismar, gasp tümüyle bir tanıya ve tedaviye bırakılarak, toplum nazarında da
kurumsal düzlemde de “Palu ailesi” meselesi tıbbın adaletine teslim edildi.
Hastalık tanımlamalarıyla ne
sistematik şiddetin toplumda varlığını ortadan kaldırabilir, ne tacizleri ve
tecavüzleri engelleyebilir, ne de hasta olmadığımız için iyi oluruz. Bu tür
tanılar hem kamusal hem de kurumsal sorumlulukların üstünü örterek her türlü
şiddeti bireyselleştirecek, toplumun şiddete karşı farkındalığının artmasını
engelleyecek ve mücadele etme gücünü kıracaktır. Bu hastalık tanımları tam da
tersinden, şiddetin devamlılığını dolaylı olarak destekleyecek; kamusal alanda
alınabilecek tedbirlerin önüne geçecek; yasal yaptırımların uygulanmadığı
alanlarda hesap sorulamayacak; herkes işini yapıyor gibi bir yanılsama
yaratacak ve fail bile neredeyse yargılanmadan, sorgulanmadan hastalığına
bağışlanacaktır.
Her gün onlarca çocuk
psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyor, onlarcası cinsel istismara,
tecavüze, tacize uğruyor. Bu çocuklar defalarca yardım çağrısında bulunuyor ve
yine defalarca kurumlar tarafından şiddetin kaynağı olan ailelere teslim
ediliyor. Bu çocuklar okullardaki öğretmenlerine açılıyor, rehberlik birimlerine
durumunu anlatıyor, hastanelerde psikologlardan/psikiyatristlerden çare
bekliyor ama maalesef bunların sadece bir kısmı için yasal işlem başlatmak
üzere bildirim yapılıyor.
“Palu ailesi” örneğinde de
olduğu gibi, bir çocuk defalarca evden kaçarak kurtulmaya çalışıyor ama çocuğun
beyanı esas alınmadığı için her defasında çocuk tekrar aileye teslim ediliyor.
Ta ki cinsel istismarın “sonuçları somut olarak ispat” edilene kadar çocuk
korumaya alınmıyor. Aradan geçen zamanda çocuk akli dengesini kaybediyor. Bu
zamana kadar, çocukla karşılaşan, ifade alan kolluk güçlerinin, savcıların,
hekimlerin, psikologların, psikiyatristlerin hiçbir sorumluluğu olmuyor;
meseleye dair bir ihmal mi var denilip süreç kurumlarca incelenmiyor; takip
edilmiyor! Tüm bunların üzerine siyasal, toplumsal, sosyal, ekonomik, kültürel
bağlamları olan bu durum hastalık olarak tanımlanıp çocuğun tedavisine
başlanıyor ve çocuk bir kuruma yerleştiriliyor. Faille ilgili hiç bir işlem
yapılmıyor. El birliği ile hiçbir şey yapmadığımız için bir çocuk,
yaşadıklarından kaynaklı olarak akıl sağlığını kaybediyor.
Şiddete ve şiddetin
faillerine yaklaşım sadece hasta-hastalık-tedavi üçgeninde değerlendirildiğinde
çocuklara, kadınlara yapılan cinsel istismarlar, tecavüzler, tacizler devam
edecek ve kurumsal ve kamusal olarak hiçbir sorumluluk alınmayacaktır.
Kadının, çocuğun, şiddete
maruz kaldığını beyan edenin beyanı esas kabul edilmedikçe ve buna ilişkin
geniş önlemler alınmadıkça şiddet uygulayıcıları caydırılamayacaktır.
Kamu kuruluşlarında kadınlar
ve çocuklarla çalışanlar, herhangi bir fiziksel veya psikolojik şiddet
belirtisinde gerekli bildirimleri yapmadıkları sürece çocuklarımız iyi
olmayacaktır.
Şiddet, tecavüz, taciz
durumlarıyla karşılaşıp kurumsal takibi yapmayan, maruz kalanı korumaya yönelik
yeterli tedbiri almayan tüm kamu çalışanlarından hesap sorulmadıkça “Palu” gibi
vahşetler bitmeyecek, artacaktır.
Sistematik olarak uygulanan
psikolojik şiddet karşısında; failler, onlarca, yüzlerce yaşamı etkileyip
hiçbir ceza almadıkça, psikolojik şiddetin kurumlarca görülmediği, tanınmadığı
durum devam ettikçe bu ülkede her an şiddette maruz kalan insanların sayısına
yenileri eklenecektir.
Daha beş gün önce 12
yaşındaki bir kız çocuğu üvey abisinin tecavüzü sonucu hamile kalarak bir buçuk
kiloluk ikiz bebek doğurdu, Hürriyet gazetesi bu haberi hamile bir kadının
çıplak bedeni ve bir oyuncak ayıcık görseliyle verdi.
Dört gün önceki bir haberde
Malatya’da 9 yaşındaki çocuğa defalarca uygulanan cinsel saldırı davasında
gizlilik kararı verildi.
Üç gün önce Beykoz İshaklı
Köyü’ndeki bir yurtta 11 yaşındaki çocuğun, yurt görevlilerinin de şahit
olduğu, cinsel istismara maruz kaldığı ve yurt görevlilerinin buna dair
herhangi bir yasal girişimde bulunmadığı, aylar sonra bir öğrencinin ifadesiyle
istismarın ortaya çıktığı haberi yapıldı.
Ve an itibariyle, çocuklara
cinsel istismar suçlarında, failin mağdurla evlenmesi halinde faile verilen
cezanın ertelenmesine veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına imkân veren
yasal düzenleme mecliste yeniden gündeme geldi...
[1] Bu yazı ilk olarak 24 Ocak 2019 tarihinde
Gazete Fersude’nin internet sitesinde yayımlanmıştır. Bkz: https://www.gazetefersude.com/palularin-buyusu-siddetin-hastaligi-sevgi-turkmen-yazdi-43036/