Seks İşçiliği ve İnsan Hakları İhlalleri


Dilara Hasdemir

Seks işçileri, para, mal veya diğer hizmetler karşılığında cinsel hizmetler sunan ve striptizciler, porno oyuncuları, telefonla seks çalışanları ve benzer sektörlerde çalışan bireylerdir (Sawicki, Meffert, Read ve Heinz, 2019). Dünyanın birçok yerinde farklı demografik gruplardan birçok kişi farklı seks endüstrilerinde yer almasına rağmen, sosyal damgalama ve cezai yaptırımlar, seks işçilerinin kesin istatistiklerini çizmeyi imkânsız hale getirmektedir.
Genel anlamda seks işçiliği, sağlanan cinsel hizmetlerin türü, müşteriyle yüz yüze temas derecesi, işyeri (örn. sokak, genelev), ücret, üçüncü tarafların sömürüsü, şiddet riski, kamusal görünürlük ve toplum üzerindeki etkisi göz önünde bulundurularak kategorize edilir (Harcourt ve Donovan, 2005; Weitzer, 2009). En geniş ayrım sokak ve iç mekan seks işçiliği arasında yapılır. Bu ayrımlar yasal riskleri ve güvenlik risklerini, maruz kalınan baskıcı ve ayrımcı uygulamaları anlamak ve uygun müdahaleleri geliştirmek için gereklidir (Harcourt ve Donovan, 2005; Sawicki ve ark., 2019). Bununla birlikte, bahsedilen eylemlere ve kategorilere katılan her bireyin kendini seks işçisi olarak tanımlamadığı da belirtilmelidir (Sawicki ve ark., 2019).
Tarih boyunca seks işçileri en temel insan haklarından bile mahrum bırakılmış, ayrımcılığa uğramış, ezilmiş ve şiddete maruz kalmıştır. İnsan hakları kurumları, algılanan ‘ahlak sorunları’ nedeniyle bu ihlaller karşısında sessiz kalmıştır (Decker ve ark., 2015). Kurumlar ve bireyler, seks işçilerinin ahlaki değerleri, seks işinde yer alma motivasyonları ve geçmişleri hakkında varsayımlar ve genellemeler yapmaktadır. Bu varsayımlara dayanarak, bazen seks işçileri adına olumlu şeyler yapmaya çalışmaktadırlar. Ancak, bu girişimler genellikle seks işçilerinin insan haklarını korumakta başarısız olmakta, daha kötü deneyimlerin yolunu açmakta, bu grubun adil bir yaşam için gerekli kaynaklara erişememesi ve daha az görünürlüğüyle sonuçlanmaktadır. 
Literatürde seks ticaretini tanımlamak için kullanılan terimler bile tartışmalıdır. “Seks işi” ve “fuhuş” en yaygın kullanılan terimlerdir. Bireylerin kullandığı terimler, seks işçiliğine yönelik teorik ve politik duruşlarının önemli bir göstergesi olabilmektedir. Seks ticaretinin emek yönünü vurguladığından ve seks işçileri tarafından da kullanıldığından dolayı, “seks işi / işçiliği” terimini kullanmanın daha uygun olduğu düşünülmektedir.
Yasal yaklaşımlar
Yasal yaklaşımlara bakıldığında seks işçiliğinin çeşitli yasalarda suç olarak tanımlandığı (criminalized), suç olarak tanımlanmadığı (decriminalized) veya yasal (legal) olduğu görülebilmektedir (Lutnick ve Cohan, 2009). ABD de dahil olmak üzere (Nevada'daki bazı idari bölgeler hariç) birçok ülkede seks işçiliği suç sayılmaktadır. Bazı yasal sistemlerde seks hizmeti sunmak suç sayılmakta iken, diğerlerinde, seks hizmeti almak veya satmanın kendisi değil, fakat seks işinde yer alan davranışlarda bulunmak veya sonuçları yasadışıdır (Ditmore, 2006, s. 124; Romans, Potter, Martin, Herbison, 2001).
Seks işinin suç olarak tanımlanmadığı Yeni Zelanda gibi ülkelerde, ceza yargılama kanunu seks işini içermez (Ditmore, 2006, s. 129). Bu sistemlerde seks işçiliği herhangi bir meşru iş olarak kabul edilir ve bu işletmeleri düzenleyen aynı yasalar (örn. vergi, istihdam yasaları, güvenlik standartları) seks işçiliğine de uygulanır.
Seks işinin yasal olduğu sistemlerde, seks işçileri ve işletmeler, diğer işletmelerden beklenmeyen düzenlemeler ve lisans prosedürlerinden geçer (Lutnick ve Cohan, 2009). Bunlar arasında polis departmanına seks işçisi olarak kayıtlı olmak, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar için düzenli muayeneden geçmek, şartlı çalışma koşulları, vb. sayılabilir (Lutnick ve Cohan, 2009). Dolayısıyla bu sistemlerde, bu sorumlulukları yerine getiremeyen seks işçileri hâlâ suçlu sayılmaktadır.
Yukarıdaki bilgilerden anlaşılabileceği gibi, seks işinin suç olarak tanımlandığı sistemler en damgalayıcı ve marjinalleştirici sistemlerdir. Seks işinin suç olarak tanımlanmaması en uygun yaklaşım gibi görünse de, her yasal sistemin kusurları olduğu, çünkü hiçbirinin damgalama ve suistimali ortadan kaldırmadığı görülmektedir.
Bu düzenlemelerden etkilenen özneler oldukları düşünüldüğünde, seks işçilerinin bahsi geçen yasal yaklaşımları nasıl değerlendirdiklerine dair fikir edinmek önemlidir. Lutnick ve Cohan (2009) kadın seks işçilerinin, seks işçiliğinin yasal statüsü ve ceza hukukunun iş deneyimleri üzerindeki etkisi hakkındaki görüşlerini incelemişlerdir. Nitel görüşmelerde, 40 katılımcıya, kolluk kuvvetleri ile ilgili deneyimleri, seks işinin suç olarak tanımlanmadığı bir düzende çalışmış olsalar işlerinin ve hayatlarının nasıl olabileceği ve seks işçiliği için ideal yasal çerçeve hakkındaki düşünceleri hakkında sorular sorulmuştur. Nicel kısımda ise farklı katılımcılara cinsel davranışlar, uyuşturucu kullanımı, ruhsal ve fiziksel sağlık, kolluk kuvvetleri ile ilgili deneyimler ve görüşleri hakkında sorular sorulmuştur. Nitel kısımda 10 katılımcı diğer sistemlerdense, seks işinin suç olarak tanımlandığı (criminalized) sistemleri tercih ettiğini belirtmiştir. Katılımcılar, böyle bir sistemde, devlet düzenlemelerinden kaçınabileceklerini, daha fazla gelir elde edebileceklerini (çünkü yasal sistemde rekabetin artacağını) ve aşırı madde kullanımından kaçınabileceklerini iddia etmişlerdir. Öte yandan 8 katılımcı, polis korunmasından faydalanabilme, diğer seks işçileriyle komünite kurabilme ve diğer işçilerle aynı haklara sahip olabilmeyi sağladığı için seks ticaretinin suç olarak tanımlanmadığı (decriminalized) sistemleri savunmuştur. 2 katılımcı ise serbest reklam, polis koruması, ve güvenli evler sağladığı için yasal (legalized) sistemi tercih edeceklerini belirtmiştir. Nicel kısım ise, katılımcıların üçte birinin yasallaştırmayı savunduğunu, çok azının (%7) kriminalizasyonu tercih ettiğini ve çoğunluğunun suç olarak sayılmamasını savunduğunu ortaya koymuştur. Seks işçilerinin değişen görüşleri, her sistemin hem avantaj hem de dezavantajlara sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan, daha dikkatli bakıldığında, bahsedilen avantajlar -polis koruması, güvenli evler, diğer çalışanlarla aynı haklardan yararlanma, aşırı uyuşturucu kullanımını önleyen bir kontrol sistemine sahip olma- aslında bireylerin zaten sahip olması gereken haklardır. Ayrıca, katılımcıların bir sistemi diğerine tercih etme motivasyonları, onun en iyisi olmasına değil, çeşitli uygulamalardan ve yükümlülüklerden kaçınmaya dayanmaktadır. Yani, seks ticaretinin suç sayıldığı sistemlerin varlığı ve bu sistemlerin seks işçileri tarafından tercih edilmesi, bu sistemlerin seks işçileri için avantajlı olabilecekleri yanılsamasını yaratmamalıdır, çünkü hakları hâlâ ihlal edilmektedir ve damgalanma her sistemde devam etmektedir.
Yukarıdaki düşünceye benzer bir şekilde, insan hizmetleri kuruluşlarında seks işçileriyle çalışan bireylerin yasal konuları nasıl değerlendirdiğini anlamak da önemli olabilir. Anasti (2018), Chicago'daki insan hizmetleri örgütleri yöneticilerine seks işçileriyle yaptıkları çalışmalar ve seks ticaretine yönelik iki yaklaşım -seks işçiliğinin kaldırılması ve suç olarak sayılmaması- hakkındaki düşüncelerini sormuştur. Seks işçiliğinin suç sayılmaması, seks işçiliği ve seks kaçakçılığı arasındaki farklar, mağdur olarak seks işçileri, damgalama, savunucu kuruluşların etkisi ile ilgili farklı görüşler elde edilmiştir. Katılımcılar çeşitli alanlarla ilgili farklı görüşler sunsa da çoğu seks işinin suç olarak tanımlanmamasının seks işçileri için en faydalısı olduğu, farklı ırklardan trans kadınlar gibi bazı popülasyonlar için seks işinin hayatta kalmanın bir yolu olduğu gibi ortak görüşler sunmuştur. 

Politikalar
Yoksulluk ve cinsiyet, eğitim ve iş fırsatları açısından eşitsizlik, bireyleri seks işçiliğine yönlendiren faktörlerden bazılarıdır. Örneğin, Scorgie ve arkadaşlarının (2013) çalışmasında, katılımcıların çoğu aşırı yoksulluk ve işsizlikten kurtulmak için seks işini seçtiklerini ve bazıları finansal bağımsızlığa ve gelişmiş ekonomik koşullara ulaşmak için seks işçiliği yaptıklarını bildirmiştir. Katılımcıların çoğu gelirlerini ailelerini desteklemek ve çocukların okul ücretlerini ödemek için kullanmıştır. Bununla birlikte, var olan sistemler bu sorunlarla yüzleşmemekte, politika kararları alırken seks işçilerinin kişiliği, motivasyonları, ahlaki nitelikleri hakkındaki mitleri tartışmaktadır (Urban Justice Center, b.t.).
Nisan 2018’de ABD’de ‘Seks Kaçakçılığını Durdur’ (Stop Enabling Sex Traffickers Act; SESTA) ve ‘Eyaletlerin ve Mağdurların Online Seks Kaçakçılığı Yasasıyla Mücadele Etmesine İzin Ver’ (Allow States and Victims to Fight Online Sex Trafficking Act; FOSTA) adıyla iki yasa kabul edilmiştir (Sawicki, 2019). Bu düzenlemeler web sitelerinde fuhuş ve seks işini tartışmayı yasadışı hale getirerek insan ticaretini durdurmayı ve çocukları seks kaçakçılığından korumayı iddia etmektedir, fakat bunlar çeşitli nedenlerden dolayı sorunludur. İlk olarak, birçok web sitesi, seks işçilerinin müşterilerini önceden görmelerine, onlarla ilgili bilgi edinebilmesine olanak sağlamaktadır ve online olarak müşteri seçebilmenin seks işçileri için daha güvenli olduğu bilinmektedir (Romano, 2018). Online web siteleri, göçmen ve trans bireyler de dahil olmak üzere marjinal gruplar için özellikle önemli olabilir, çünkü yasal statüleri veya transfobi nedeniyle diğer işler tarafından reddedilme olasılıkları daha yüksektir (Hagen, 2018). Bu faydalara rağmen, yönergelerin kabul edilmesinden sonra, soruşturma korkusu nedeniyle seks işçilerinin kullandığı birçok web sitesi kapatılmıştır (Hagen, 2018). Bu gizlilik ve saklanma, seks işçilerini, müşteri bulabilmek için sokaklara gitmeye zorlamakta ve güvenlik önlemleri, etkili ön tarama ve güvenli yerler olmadan çalışmaya terk etmektedir (Romano, 2018). İkincisi, yasa seks ticaretini durduracağını iddia etmektedir. Bununla birlikte, kullanılan dil, seks işçiliği ile seks kaçakçılığı arasında ayrım yapamamaktadır. Seks kaçakçılığı, insanları cinsel sömürü için yasadışı ve zorla alıkoymayı tanımlamak için kullanılan terimdir. Bu nedenle, bu yönerge seks hizmeti sunan herkesin bunu yapmaya zorlandığını varsayar. Bu varsayım ise kaçınılmaz olarak seks işçilerinin işçi olarak haklarını ihlal etmektedir. Bazı insan hakları savunucuları, örgütleri (örn, Urban Justice Center) ve online platformlar (örn, stopesta.org) benzer şekilde, bu yönergenin amaçlarına ulaşmaktan çok uzak olduğunu, ifade özgürlüğünü kısıtladığını ve seks işçilerinin güvenli bir şekilde reklam verebilecekleri ve güvenilir müşteriler bulabilecekleri yolları kısıtlayarak onları daha fazla tehlikeye attığını savunmaktadır.
İnsanları bu politikaların olumsuz etkileri, insan hakları ihlalleri ve seks işçilerine yönelik yanlış varsayımlar, damgalama, şiddet ve önyargılar hakkında bilgilendirmek için, çeşitli kuruluşlar ve insan hakları savunucuları kitaplar ve bildiriler yayınlamıştır -örneğin Türkiye’de Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden Kemal Ördek’in yayınladığı “O kadınlar: Trans kadın seks işçilerinin dilinden şiddet hikayeleri”. Benzer şekilde, photovoice yöntemini kullanan Desyllas (2014), sanat yoluyla grup diyaloğu, toplum eğitimi ve aktivizm oluşturmak için seks işçilerine damgalanma deneyimleri ve dirençlerini, kendi sanatsal öz-yansıtmalarını kullanarak duyurma imkanı vermiştir. Seks işçilerinin kendi hayatlarından çektiği fotoğraflar, iki yıl boyunca çeşitli topluluk sanat sergilerinde sergilenmiş ve medyanın ilgisini ve topluluk desteğini almıştır. Bu sergiler ve seks işçilerinin fotoğraflarla ilgili öz-yansıtmaları, seks işçilerinin ihtiyaçları ve hayatlarındaki önemli konular hakkında yasa yapıcılar, komünite savunucuları ve kamuoyunu bilgilendirmiştir. Bu grubun görünmezliği göz önüne alındığında, bu tür bilgilerin yayılması, insanları bilgilendirmek için yararlı bir adım olacaktır.

Teorik Yaklaşımlar
Yasal yaklaşımlar gibi, seks işçiliğine yönelik politika ve yasal yaklaşımları şekillendiren ve onlar tarafından şekillenen çeşitli teorik yaklaşımlar vardır. Weitzer (2009), seks işçiliğine yönelik üç yaygın sosyolojik yaklaşımı ayrıntılı olarak açıklamıştır; baskı paradigması, güçlendirme/yetkilendirme (empowerment) paradigması ve çok şekilli (polimorphous) paradigma. Baskı paradigmasına göre seks işçiliği, ataerkillik ve erkek egemenliğinin başka bir biçimidir. Bu yaklaşımı savunanlar, seks işi ve seks işçileri hakkında, örneğin tüm seks işçilerinin aslında bu işten kurtulmak istediği veya çocuklukta cinsel istismara uğradıkları gibi, aşırı genellemeler yapma eğilimindedirler. Ayrıca, “fahişelik yaptırılan kadınlar (prostituted women)” gibi kadınları pasifize eden, veya “kurtulan, hayatta kalan (survivor)” gibi, korkunç bir deneyimden kaçmayı ima eden bir dil kullanma eğilimindedirler. Ampirik bilgi sağlarken, en kötü örnekleri kullanma eğilimi gösterirler ve bu örneklerin tüm seks işçilerini temsil ettiğini varsayarlar (Weitzer, 2009). Öte yandan güçlendirme paradigması, seks ticaretinin bir iş olduğunu, seks işçilerinin kendi hayatlarının yetkilisi ve failleri olduğunu vurgular. Buna göre, diğer işlerde olduğu gibi, seks işçiliği de her iki tarafa karşılıklı kazanç sağlayabilir, seks işçilerinin sosyoekonomik durumunu iyileştirebilir ve seks işçilerine çalışma koşulları bakımından diğer birçok işten daha fazla kontrol hakkı sağlayabilir (Weitzer, 2009). Anlaşılabileceği üzere, bu iki yaklaşım birbirinin zıttı olarak işlev görür, dikotomiktir ve mevcut literatür ve politikalarda hüküm sürmektedir. Weitzer (2009), seks işçiliğinde hem sömürü hem de güçlendirme olduğunu ve bu deneyimler zamana, yere ve sektöre göre değiştiğinden, seks işini iki kategoriden birine yerleştirmenin yetersiz göründüğünü savunmuştur. Bu görüşün ışığında, alternatif olarak “çok şekilli (polimorphous) paradigma” olarak adlandırdığı yaklaşımı ileri sürmüştür (Weitzer, 2009). Bu yaklaşım bahsedilen karmaşıklıkları tanır ve seks işçiliğinin ‘mesleki düzenlemeler, güç ilişkileri ve işçi deneyimlerinin bir dizilimi’ olduğunu ileri sürer.

İstismar, Şiddet ve Damgalanma
Seks işçileri fiziksel şiddet ve cinayete karşı oldukça savunmasız bırakılmaktadır. Özellikle seks işinin suç sayıldığı sistemlerde, yakalanma korkusu, sınır dışı edilme riski, damgalanma ve polis şiddeti, çoğu seks işçisinin istismar ve şiddet deneyimlerini rapor etmelerini önler. Yani, bu grubun, yaşadıkları insan hakları ihlalleri nedeniyle polise ve yasal korumaya, seks işçisi olmayan bireylerle eşit erişimleri yoktur. Bu da genellikle seks hizmeti alan kişilerin ödeme yapmayı reddetmesine, tehdit ve şiddetine ve hatta polis şiddetine yol açabilir.
Birçok yerde polis ve yasal yetkililer, seks işçilerine yönelik şiddet ve istismarın bizzat failleridir. Scorgie ve arkadaşları (2013) polis, müşteriler, partnerler ve seks endüstrisinde yer alan diğer kişilerin erkek, kadın ve trans seks işçilerine yönelik insan hakları ihlallerini araştırmıştır. Katılımcılar çeteler tarafından tecavüze uğradıklarını, dövüldüklerini ve ateşli silahlarla tehdit edildiklerini bildirmiştir. Müşterilerin seks işçilerinin ‘sahipleri’ gibi davrandıklarını ve yasadışı göçmen olan seks işçilerine ödeme yapmayı reddettiklerini belirtmiş, ayrıca fiziksel olarak suistimal edildiklerini, dövüldüklerini, tecavüze uğradıklarını ve polis tarafından saldırıya uğradıklarını anlatmışlardır. Bu zulümlere ek olarak, erkek ve trans işçiler homofobik tutumlarla karşı karşıya kalmış ve göçmen işçiler polis tarafından aşağılanmış ve alıkonulmuştur. Katılımcılar polis koruması istediğinde, suçlanma, sekse zorlanma, vb. tutum ve davranışlarla karşılaşmış, bu durum istismara uğradıkları durumlarda yasal koruma istemek yerine ölmeyi tercih etmeyi istemelerine sebep olmuştur. Ev sahipleri, güvenlik görevlileri, partnerler, otel ve bar personeli, genelev sahipleri de benzer şekilde katılımcıları fiziksel, sözlü ve psikolojik olarak istismarda bulunmuş ve zorbalık yapmıştır. Aile ve toplum da katılımcıları dedikodu, gülme, isim takma, erkeklerini çalmakla veya HIV bulaştırmakla suçlama, dışlama ve reddetme yoluyla istismar etmiş ve damgalamıştır. Erkek ve trans seks işçileri ise, seks işçiliği ve cinsel yönelimleri nedeniyle çift damgalanma ile karşı karşıya kalmaktadır.
Tempest (2019) de benzer şekilde, seks işçisi olduğu zamanları ve kendisinin de içselleştirdiği ve maruz kaldığı seks işçilerine yönelik korku ve nefreti (whorephobia) anlatmıştır. Romantik partnerlerinin, seks işçilerinin sınırlarını nasıl ihlal ettiklerini, onları nasıl kişiliksizleştirdiklerini, işleri yüzünden kendilerinden utanç duyduklarını ve her zaman cinsel olarak erişilebilir olduklarını düşündüklerini aktarmıştır. Ayrıca, seks işçilerinin çoğunun korku ve nefreti (whorephobia) içselleştirdiğini ve sonuç olarak kirli, çaresiz, suçlu ve günahkar hissettiklerini belirtmiştir. Bu nedenlerden dolayı, seks işçileri eşlerinin istismarında pasif kalmakta ve eşlerinin özel cinsel muameleyi hak ettiğini, kendi rızalarının gerekli olmadığını ve eşlerinin başkalarıyla cinsel ilişkiye girmesine izin vermekten başka seçenekleri olmadığını düşünmektedir (Tempest, 2019).

Sağlık Konuları
Yasal yaklaşımlar kısmında belirtildiği gibi, seks ticaretinin yasallaştırıldığı sistemlerde, seks işçilerinin cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar bakımından düzenli olarak incelenmesi beklenmektedir. Bununla birlikte, genel bir sağlık muayenesi yapmak yerine sadece cinsel yolla bulaşan hastalıklara odaklanılması, hükümetlerin seks işçilerini bu enfeksiyonlardan korumaya çalıştıkları için değil, onları potansiyel bulaştırıcı olarak görmesi olarak değerlendirilebilir. Bu şekilde, hükümetler adeta diğer insanları enfekte seks işçilerinden korumaya çalışmaktadır. Yani, bu hastalıklar açısından seks işçileri çözümün bir parçası olmaktan çok sorun olarak görülmektedir. Halbuki, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar bakımından bilinçli ve gerekli donanımlara sahip olan seks işçileri, müzakere edebildiklerinde kendilerini ve müşterilerini koruyabilmektedir (Urban Justice Center, b.t.); fakat seks işçileri güvenli seks yöntemlerini uygulamak istemelerine rağmen, bazı müşteriler, istedikleri gibi seks yapma hakları olduğunu düşündükleri için bu yöntemlerin kullanılmasını engellemektedir. Ayrıca, seks ticaretinin suç olarak görüldüğü sistemlerde, prezervatif taşıması, kişinin seks işçiliği yaptığının kanıtı olarak sayılabildiğinden, birçok seks işçisi prezervatif taşımaktan kaçınabilmektedir. Yani, seks işçilerini, güvenli seks uygulamaları sağlamak ve bu yolla sağlıklarını korumak için güçlendiren bir sistem yoktur. Buna ek olarak, doktorlar, hemşireler, hastane personeli gibi bu tarz enfeksiyonları yaymaya eğilimli diğer meslekler de vardır, fakat bu meslek elemanlarının bu tür muayenelerden geçme zorunlulukları yoktur ve bu durum da yine sistemin seks işçilerine yönelik ayrımcı ve baskıcı uygulamalarını yansıtır. Bu tür pratikler ve sağlık personeli tarafından uygulanan reddetme, istismar ve damgalanma korkusu, seks işçilerinin tedavi arayışını engelleyebilir, sağlık hizmeti alırken mesleklerini söyleme konusunda isteksiz olmalarına veya kayıt dışı kalmalarına ve böylece daha da fazla tehlikede olmalarına neden olabilir.

Özet ve Klinik Etkiler
Seks işçiliği en çok damgalanan ve ayrımcılığa uğrayan mesleklerden biridir. Dünyanın büyük kısmında, teoriler, düzenlemeler, politikalar ve farklı uygulamalar seks işçilerine ‘karşı’ çalışmaktadır. İnsan hakları ihlallerinden dolayı seks işçileri müşterileri, toplum üyeleri, aileleri ve hatta polis tarafından istismar, şiddet, damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Genellikle de yaşadıkları damgalanma, istismar ve şiddetten sorumlu tutulmaktadırlar. Seks işçilerini “kurtarmak” için iyi niyetlerle bazı girişimlerde bulunulmaktadır. Ancak, seks işçilerini maruz kaldıkları şiddet nedeniyle suçlamak veya seks işçilerini “kurtarmak” yerine, onları destekleyen politikalara ihtiyaç duyulmaktadır (Hagen, 2018). Yasal düzenleme ve politikalar yoluyla seks işçileri, insan ve işçi olarak haklarına sahip olmalı ve onları savunabilmelidir. Ruh sağlığı çalışanları, bu tür makro değişikliklerde aktif rol almalıdır. Yasal düzenleme ve politikaların seks işçilerine yönelik insan hakları ihlallerini sürdürdüğü göz önüne alındığında, özellikle sosyal hizmet uzmanları, politika üretimine daha fazla dahil olmalı, seks işçilerine karşı insan hakları ihlallerini önlemeye çalışmalı ve seks işçilerinin haklarını farklı platformlarda savunmalıdırlar. Amerika Ulusal Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (NASW) seks işçilerine ilişkin politika açıklamasında, seks işçilerinin kendi kaderini tayin ettiğini ve failleri olduğunu; bu gruba karşı saygınlığı ve saygıyı; diğer uygulanabilir seçeneklerin yolunu açabilecek ve seks işçilerini şiddete karşı koruyabilecek eşit fırsatlar sağlayan yasaları; zorla fuhuş ve cinsel sömürüyü kınamayı destekler ve seks işçilerinin tutuklanmasının, artan izolasyon, damgalama, şiddet ve sömürüye karşı savunmasızlıkla sonuçlanabileceğini kabul eder.
Mikro düzeyde müdahaleler açısından, öngörülen damgalama ve istismar nedeniyle, seks işçileri ruh sağlığı konusunda yardım istemekten çekinebilir. Gerçekten de, Antebi-Gruszka, Spence ve Jendrzejewski’nin (2019) belirttiği gibi, seks işçisi danışanların özgün deneyimleri, özel ihtiyaçları ve güçlü yönleri ile ilgili eğitim ve öğretim eksikliği nedeniyle, ruh sağlığı uzmanları arasında damgalama yaygındır ve bu da danışanlara zarar verebilecek erken sonlandırma, haksız ve etik dışı muamele gibi uygulamalar ile sonuçlanabilir. Bahsedilen yazarlar, ruh sağlığı pratisyenlerinin seks işçiliğine dahil olan danışanlarla etkili bir şekilde çalışmaları için rehberler sunmuştur. Bunlar arasında klinisyenin kendi açık ve örtülü önyargılarını araştırması, seks işine karşı toplumsal tutum ve bu tutumların müşterilerin ruh sağlığı üzerindeki etkileri konusunda kendini eğitme, seks işçiliğine olası katılımı sorgulama, danışanın seks işine katılmalarını onaylama, seks işini meşru bir iş olarak kabul etme, müşteri için seks işçiliğine katılmanın önemini abartmama veya küçümsememe, olası içselleştirilmiş kendini damgalama, seks işçiliğine katılma motivasyonları ve seks işçiliğinin müşterilerin cinsel, ilişkisel ve zihinsel sağlığı üzerindeki etkilerini araştırma yer almaktadır. Sonuç olarak, ruh sağlığı çalışanları bu gruba aşinalığını artırmalı ve bu grupla çalışırken bahsedilen ilke ve uygulamaları benimsemelidir.

Kaynakça
Anasti, T. (2018). Survivor or Laborer: How Human Service Managers Perceive Sex Workers? Journal of Women and Social Work, 33(4), 453-476.
Antebi-Gruszka, N., Spence, D. ve Jendrzejewski, S. (2019). Guidelines for mental health practice with clients who engage in sex work. Sexual and Relationship Therapy, 1-16.
Decker, M. R., Crago, A. L., Chu, S. K., Sherman, S. G., Seshu, M. S., Buthelezi, K., Beyrer, C. (2015). Human rights violations against sex workers: burden and effect on HIV. The Lancet, 385(9963), 186-199.
Desyllas, M. C. (2014). Using photovoice with sex workers: The power of art, agency and resistance. Qualitative Social Work, 13(4), 477-501.
Hagen, J. J. (2018). Compounding Risk for Sex Workers in the United States: Latinx queer and trans women will suffer disproportionally from a set of new laws restricting sex workers from seeking clients online. NACLA Report on the Americas, 50(4), 395-397.
Harcourt, C. ve Donovan, B. (2005). The many faces of sex work. Sexually transmitted infections, 81(3), 201-206.
Lutnick, A. ve Cohan, D. (2009). Criminalization, legalization or decriminalization of sex work: what female sex workers say in San Francisco, USA. Reproductive Health Matters, 17(34), 38-46.
National Association of Social Workers (NASW) (b.t.). Commercial Sex Workers and Social Work Practice. Retrieved from https://www.socialworkers.org/assets/secured/documents/da/da2008/reffered/Commercial%20Sex%20Work-SW%20Speaks%20Version.pdf
Ördek, K. (2015). “O kadınlar”: Trans kadın seks işçilerinin dilinden şiddet hikayeleri. Ankara: Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği.
Romano, A. (2018, Temmuz 2). A new law intended to curb sex trafficking threatens the future of the internet as we know it. Vox Media. Retrieved from https://www.vox.com/culture/2018/4/13/17172762/fosta-sesta-backpage-230-internet-freedom
Romans, S. E., Potter, K., Martin, J. ve Herbison, P. (2001). The mental and physical health of female sex workers: a comparative study. Australian & New Zealand Journal of Psychiatry, 35(1), 75-80.
Sawicki, D. A., Meffert, B. N., Read, K. ve Heinz, A. J. (2019). Culturally competent health care for sex workers: an examination of myths that stigmatize sex work and hinder access to care. Sexual and Relationship Therapy, 1-17.
Tempest, T. (2019). Relationship boundaries, abuse, and internalized whorephobia. Sexual and Relationship Therapy, 1-4.
Urban Justice Center, Working Group on Sex Work and Human Rights (b.t.) Sex Work and Human Rights Media Toolkit
Weitzer, R. (2009). Sociology of sex work. Annual review of Sociology, 35, 213-234.