Görüş VIII • Salgın Zamanlarına Psikoloji İçinden ve Ötesinden Bakmak: Farklı İsimler, Farklı Perspektifler •

Ersin Aslıtürk
“Toplum üzerindeki etkiyi belki sosyoekonomik bir değişim ihtiyacı çerçevesinde değerlendirebiliriz. Bu kriz surecine hükümetlerin kimi kısmi müdahaleleri olsa da ekonomik kriz en çok düşük ve orta gelirlileri vuracak ve iflas eden bireyleri, aileleri, aldığı evini ödeyemeyenleri, yemek bankasından yemekyemeğe başlayanları görmemiz muhtemel. Bir şeyler değişecek mi, yoksa eski normale mi geri
döneceğiz, sorunun parçası olan normale?”



Soru 1: Salgın sürecinin bireyler ve toplumlar üzerindeki mevcut ve olası etkilerini kendi perspektifinizden nasıl yorumlarsınız? Bu sürece ilişkin eleştirel bir yorumlama sizce neleri gözden kaçırmamalıdır?

Sürecin bireyler üzerindeki etkilerinden bahsetmek için sanırım bireyin hangi sınıfsal konumda olduğunu ve özellikle ne işle meşgul olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Kanada bağlamında duruma yaklaşırsam, birçok arkadaşım isşgüvenliği açısından bir sorun yaşamadı, çünkü genel olarak sağlık sektöründe ve enformasyon teknolojisi sektöründe çalışanlardan oluşuyor çevremiz. Ama birçok restoran çalışanı, bir kısım hizmet sektöründe çalışan insan işlerinden oldular, oluyorlar ya da henüz etkilenmedilerse de bu krizden, çok yakında etkilenmeleri muhtemel. Bu durum böyle giderse, yani iki yıllık bir sürece uzarsa, kısa zaman içinde orta sınıflara, nitelikli çalışanlara da sıçrayacaktır. Örneğin eşim muhasebeci olarak çalışıyor ve eski iş yerinde çalışan insanların nerdeyse yarısı işten geçici olarak çıkarıldı. Uzun sure işsiz ve gelirsiz olan bir bireyin psikolojisine olur? Kendini güçsüz ve çaresiz ve hatta değersiz hisseder, her zaman olduğundan daha fazla olmak üzere. Bu güçsüzlük, çaresizlik, değersizlik, hiçbir işe yaramama, umutsuzluk gibi hislerin psikolojik seviyede en önemli sorunlar olacağını tahmin ediyorum.

Toplum üzerindeki etkiyi belki sosyoekonomik bir değişim ihtiyacı çerçevesinde değerlendirebiliriz. Bu kriz surecine hükümetlerin kimi kısmi müdahaleleri olsa da ekonomik kriz en çok düşük ve orta gelirlileri vuracak ve iflas eden bireyleri, aileleri, aldığı evini ödeyemeyenleri, yemek bankasından yemek yemeğe başlayanları görmemiz muhtemel. Bir şeyler değişecek mi, yoksa eski normale mi geri döneceğiz, sorunun parçası olan normale? Yani salgın vesilesiyle görünür hâle gelen eşitsizlikleri giderecek yapısal adımlar nasıl atılacak henüz bilmiyoruz. Sosyal demokratik taleplerde bir artış, sürdürülebilir-paylaşılabilir ekonomik modellerin öne sürülmesi, minimum vatandaşlık geliri ve maksimum gelir limiti gibi insanlara güvenlik ağı sağlayabilecek türden ekonomik politikalarının öncelikle batı toplumlarında popülerleşmesi gerekiyor. Özellikle çevresel sorunların devamını, otomasyon ve yapay zekânın insan emeğini git gide gereksiz hâle getirmesini, sağlık ve gıda gibi alanlarda uluslararası dayanışma ihtiyacının artmasına rağmen oluşan ulusal popülist politikaları, büyük güçlerin her alanda (jeopolitik, kültürel, siyasi vb.) hegemonya yarışını göz önüne alınca, benim önümüzdeki surece dair en kotu beklentim bir çatışma/savaş/darbe ortamının oluşması, en iyi beklentim de uluslararası eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin büyümesi. Belki insanların tüketici değil de vatandaş olduklarını idrak ettikleri bir döneme girebilir miyiz? Haklarımızı, sorumluluklarımızı ve gelecek umudumuzu yeniden anladığımız ve tazelediğimiz bir dönem olmalı bu dönem.

Toplumsal etkilerden bir tanesi de sanırım emeğin git gide sanal ortamlara kayması, niteliğinin artması, insanların evde daha çok vakit geçirmeleri, eğitimin sanallaşması gibi sanırım bir dizi potansiyel ve tehlikelerle birlikte geliyor. Bu süreçlerin bazıları hâli hazırda epey olgunlaşmıştı. Potansiyeller arasında kaliteli eğitimin ucuzlaması, işe gidip gelmenin çevre üzerindeki olumsuz etkisinin azalması, bireyin kendisine daha fazla zaman ayırması, hayatta esas ihtiyaç diyebileceğimiz şeylerin öne çıkması sayılabilir. Tehlikeler arasında da belki toplumsal atomizasyonun artışı, ekran önünde geçirilen vaktin artması, ilişkiler üzerinde oluşan stres aklıma ilk gelenler.

*

Soru 2: Psikolojiyle ilgili alanlarda olan bizler, bu sürecin içinden geçerken, bireylerin ve toplumların esenliğine katkı sağlamak için neler yapabiliriz? Bu süreç ve yapacaklarımız bu mesleki bilgi ve faaliyetlerimizi nasıl etkiler?

Bu soruyu cevaplamak üsttekini cevaplamaktan daha zor benim için. Yıllarca her şeyi analiz etmeyi öğrendik, görece az sentez yaptık ve hemen hiç yaratıcı olmadık. Bu soru yaratıcılıkla biraz ilgili. İnsanları nasıl güçlendiririz, dayanışmaya nasıl sevk ederiz? “Ya yeni bir çağ açacağız, ya da çevresel sorunlar, sağlık ve gıda sorunları ve ekonomik zorluklar gibi ezici sorunların altında ezileceğiz.” demek yetmeyecek. “Egzersiz ve meditasyon yapın.” demek olmayacak. Psikolojik düzeyde çok bir şey öneremiyorum, çeşitli güçlendirme egzersizleri ve ana akımın psikolojizasyon surecini teshir etmenin dışında.

Bir mikro dayanışma ekonomisi nasıl kurulur, onu bilmek ve anlamak isterim. Bu da büyük bir istek. Öyle bir alternatif ekonomi içinde eleştirel psikolojik aktiviteler daha anlamlı olacaktır. Öyle bir ekonomi nasıl çalışır bu faşizm şartlarında, iyi örnekleri nelerdir bakmak lazım. Kolay değil, ekmek dağıtımını engelleyen bir iktidar var Türkiye’de. Bu ekonomik dayanışma üzerine yazmamın nedeni de önümüzdeki yıllarda işsizliğin çok büyük boyutlara ulaşacağını bilmemizden ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılanacağı bir sistemin mümkün olan her yerde kurulmasının elzem olmasından dolayı. İlginçtir, faşizmin salgın boyunca ha gayret engellemeye kalktığı ve de başarılı olduğu şey bu oldu. Normal muhalefetin, normal siyasi hayatın bittiği yer.

Bu da artık Gezi gibi vücut bulan ama talepleri çok daha keskin ve toplumun her sınıfsal kesimini kucaklayabilen bir toplumsal ayaklanmayı gerekli kılıyor sanırım. Bu zor bir olasılık, ama “huzursuzluk biriktirmeyi bildiği kadar, arada tepki vermeyi de bilir bizim insanımız” diye düşünmek istiyorum.
Kısaca psikologların psikolojik düzeydeki müdahaleleri, yazıları, ilişkileri, bildiğimiz eleştirel psikolojik bir çerçevede devam edebilir: salgının sonuçlarının psikolojizasyona her düzeyde (terapotik, akademik vs.) karşı çıkmak, psikolojik düzeyde güçlendirme süreçlerine devam etmek, hızlı değişimlerin yaşandığı bir çağda bireylerin kendilerine kapanıp içlerine dönmemeleri için makul eleştirel pratiklere devam edilebilir. Sanıyorum benim aradığım bunun ötesinde bir şeyler, umuyorum süreç hepimize bazı yolları gösterir.