Görüş XII • Salgın Zamanlarına Psikoloji İçinden ve Ötesinden Bakmak: Farklı İsimler, Farklı Perspektifler •

Ö. Melis Uluğ
“Toplumda salgın öncesi de etnik kimlik, sınıf,
cinsiyet, vatandaşlık üzerinden şekillenen kimlikler, dolayısıyla ayrıcalıklara sahip olmayanlar bu salgın döneminden de yine en olumsuz şekilde etkilenenler denebilir. Bu yüzden salgın sürecinin bireyler,
gruplar ve toplumlar üzerindeki mevcut ve olası
etkilerini konuşurken toplumdaki ayrımcılık ve
ayrıcalık tartışmalarının bize eleştirel bir çerçeve
sunacağını düşünüyorum.”


Soru 1: Salgın sürecinin bireyler ve toplumlar üzerindeki mevcut ve olası etkilerini kendi perspektifinizden nasıl yorumlarsınız? Bu sürece ilişkin eleştirel bir yorumlama sizce neleri gözden kaçırmamalıdır?

Salgın sürecinin hem bireyler hem de toplumlar üzerinde çok büyük etkileri olacağı ve hatta bu etkilerin şimdiden görülmeye başladığı kesin. Bir politik psikolog olarak, salgının bireylerin ve toplumların yanı sıra grupların üzerindeki olası etkilerini de konuşmanın önemli olacağı kanaatindeyim. Salgının gruplar üzerindeki olası etkilerini özellikle konuşmamız gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu salgın farklı grupları çok farklı şekillerde etkiliyor. Örneğin bu salgın sürecinde “Bu virüs zengin-fakir, güçlü-güçsüz ayrımı yapmıyor,” diyenleri duyuyoruz. Peki bu gerçekten böyle mi? Açıkçası bunun hiç de böyle olmadığını, bu süreçte hayatlarını tehlikeye atarak dışarıda çalışmak zorunda kalanlarla işlerini evden yürütebilenler arasındaki farka bakarak görebiliriz. “Bu virüs zengin-fakir, güçlü-güçsüz ayrımı yapmıyor” yerine şu söylemin daha doğru olduğunu düşünüyorum: “Evet, virüs hepimizi etkiliyor, ama bu hepimizi aynı şekilde etkilediği anlamına gelmiyor.” Virüsün kimi ya da kimleri daha olumsuz etkilediğini görmek için salgından önce de hangi kişi ve grupların toplumda görece daha dezavantajlı olduğuna bakmak yeterli olacaktır. Toplumda salgın öncesi de etnik kimlik, sınıf, cinsiyet, vatandaşlık üzerinden şekillenen kimlikler, dolayısıyla ayrıcalıklara sahip olmayanlar bu salgın döneminden de yine en olumsuz şekilde etkilenenler denebilir. Bu yüzden salgın sürecinin bireyler, gruplar ve toplumlar üzerindeki mevcut ve olası etkilerini konuşurken toplumdaki ayrımcılık ve ayrıcalık tartışmalarının bize eleştirel bir çerçeve sunacağını düşünüyorum.
 * *

Soru 2: Psikolojiyle ilgili alanlarda olan bizler, bu sürecin içinden geçerken, bireylerin ve toplumların esenliğine katkı sağlamak için neler yapabiliriz? Bu süreç ve yapacaklarımız bu mesleki bilgi ve faaliyetlerimizi nasıl etkiler?

Bu süreçte psikologlar, özellikle sosyal ve politik psikologlar olarak bizlerin iki önemli konuya öncelik vermemizin önemli olacağını düşünüyorum: Birincisi, bir sistem olarak kapitalizmin ve yol açtığı eşitsizliklerin sorgulanmasını sağlamak ve böylece eşitsizliği azaltacak sosyal politikalara desteği arttırmak. İkincisi ise, hem kimlik hem de dayanışma literatüründen yararlanarak gruplar arası dayanışmayı arttırmayı sağlamak. 

Peki bunları nasıl gerçekleştirebiliriz? Birincisi, örneğin Kuzey Amerika’da, salgın öncesi önerilen bazı politikalara insanların görece daha az destek verdiği fakat salgın sürecinde insanların aynı politikalara destek verme davranışlarında bazı değişiklikler yaşandığı ortaya kondu. Mart ayının ortasında Morning Consult[1] tarafından gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasında ABD’li yetişkinlerin yüzde 26’sının devlet sağlık sigortası önerilerini destekleme ihtimalinin artık “çok daha yüksek” olduğunu gösterdi. Daha öncesinde herkesin bedava sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkını öneren bu politikalar Elizabeth Warren and Bernie Sanders gibi senatörler tarafından da desteklendiği için, bazı Amerikalıların deyişiyle radikal ve sosyalist politikalar olarak görülüyor ve bu sebeple çoğunluk tarafından pek de destek görmüyordu. Fakat salgının özellikle sağlık sigortası olmayan kişiler üzerindeki etkisi daha çok görülmeye ve bu sebeple toplumdaki hizmetler aksamaya başladıkça herkes için sağlık hakkını öneren politikaların önemi daha da ortaya çıkmaya başladı. Bu yaşananlar salgın sürecinin yol açtığı bir sorgulama sürecine işaret ediyor gibime geliyor. Önümüzdeki günlerde sosyal ve politik psikologlar olarak özellikle kapitalizmin getirdiği eşitsizliklerin hem birey, hem grup, hem de toplum üzerindeki etkilerini daha geniş çaplı konuşmamız ve tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Kapitalizmin yarattığı eşitsizliklerin ve bu eşitsizliklerin toplum düzeyindeki olumsuz etkilerinin tartışılması Kuzey Amerika örneğinde de görüldüğü gibi eşitsizliği azaltacak politikalara desteği arttırmada önemli bir rol oynayabilir. 

İkinci olarak, dayanışmayı arttırma yolları ararken sosyal psikoloji literatürü hem sosyal kimlik hem de dayanışma konuları açısından bize zengin bir kaynak sağlıyor. Örneğin, dünyadaki diğer insanlarla ortak bir kimliğe sahip olduğumuzu düşünmek, bizi insanlarla dayanışmaya iten en önemli bulgulardan birisi. Salgın süreci dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan insanların ortaklık duygusuna vurgu yapıyor. Elbette yerel farklılıkları unutmadan ve yerel farklılık-ların salgın sürecindeki etkilerinin farklılaştığını gözden kaçırmadan ortak insanlık vurgusu yapmak, bu süreçte nasıl bir dünya arzuladığımıza ilişkin tartışmalara katkıda bulunabilir. Öte yandan Türkiye’ de yerelde gerçekleşen, özellikle yaşlılara veya Suriyelilere destek olma amacıyla örgütlenen daya-nışma ağları da bu açıdan oldukça kıymetli. Bu gibi dayanışma ağlarının benzer örneklerini Kuzey Amerika’da da İskoçya’da da İtalya’da da gördük. Bu dayanışma örneklerinin yerelde çoğaltılması tabii ki gerekli, ama aynı zamanda evrenselliğine de vurgu yapmanın gruplar arası dayanışma açısından yararlı olacağına işaret etmek istiyorum. Son olarak bu süreçte psikologların (dayanışmanın bireylerin ve grupların hem fiziksel hem de ruhsal sağlığına iyi gelmesi gibi) akademik (bu bağlamda, sosyal psikolojik) araştırma sonuçlarını topluma duyurma-larının faydalı olacağını düşünüyorum.


[1]      Bkz. https://bit.ly/2YSi0m7 (Erişim Tarihi: 14.05.2020)