Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

Görüş V • Salgın Zamanlarında Dayanışmayı Örgütlemek:
Farklı Grup ve Kurumlar, Farklı Deneyimler •
Elif İşcan Kocamış ve Hatice Yayla
Röportajı Haz. Damla Gürkan

Koronavirüsünün Türkiye’ye “gelmeden” ve geldiği “ilan edildikten” sonrasını da düşünerek ilk etkilerini sendika içinde nasıl karşıladınız ve ele almaya çalıştınız? Deneyimlerinizi şimdiye kadar geçen zamanı düşünerek paylaşır mısınız?

Öncelikle şunu belirteyim ki sağlık alanında çalıştığımız için koronavirüs ile ilgili bilgimiz vardı, ancak bilgilendirme dışında çok yer alamadı gündemimizde maalesef. Çünkü mevcut dönem sendikal olarak da bizim yoğun bir dönemimize, genel kurullarımıza denk geldi.

Bakanın ilk vakayı açıklamasından sonra sendika olarak tüm iş yerleri ile iletişime geçmeye çalışarak tüm iş yeri temsilcilerimiz ile bire bir görüşüp sıkıntıları öğrenmeye çalıştık. Ayrıca hastane yönetimlerinin yaklaşımlarını ortaya koymaya çalıştık. Hastanelerin salgına yönelik ne tür çalışmalar yaptığını sağlık emekçilerine yönelik eğitimler düzenleyip düzenlemediklerini sorguladık. Ve maalesef gördüğümüz şu oldu: Hastanelerin hiçbiri bu acil duruma hazır değildi. Oysa 2000’lerden itibaren SES olarak da her zaman karşısında mücadele ettiğimiz toplam kalite yönetimi ve sağlıkta dönüşüm projesinin de içinde yer alan afet yönetim planları ve stok yönetim planlarının olduğunu biliyoruz. Bu dönemde bir kez daha gördüğümüz şu ki, bu planların kâğıt üzerinde sadece göstermelik olduğudur! Çünkü daha süreç başlar başlamaz hastaneler de birçok karmaşa ve ekipman konusu başta olmak üzere, birçok konuda eksiklik yaşandığını gördük.  Sendika olarak bu süreçlere müdahil olarak sağlık emekçilerinin kendi sağlıklarını da tehlikeye atmayacakları şekilde davranmaları konusunda bildiriler ve bire bir iletişimler yoluyla bilgiler verildi. Örneğin, hastaya müdahale edebilmek için ekipman zorunluluğu olduğu ısrarla dile getirildi, ve yine Covid-19 tanısı alan sağlık emekçilerinin, bunu tutanak ile iş yeri kazası ve meslek hastalığı olarak bildirmeleri gerektiği bilgisi verildi. Hâlâ da işyerlerinde iletişim kuvvetli tutularak bilgi almaya devam ediliyor. Ayrıca farklı oda ve kurumlar ile iş birliği içerisinde süreç ile ilgili toplum bilgilendirmesi yapılıyor. Yine sağlık emekçilerine bazı ekipman noktasında mümkün oldukça destek olunmaya çalışılıyor.

Bu süreçle birlikte sendikal faaliyetlerinizde değişen, eklenen ve bundan sonra da takip etmenin kaçınılmaz olduğu başlıklar nelerdir?

Bu süreçte sendikal faaliyetlerimizde değişiklikler tabii ki oldu. Öncelikle salgınla beraber bir araya gelebilmek, toplu olarak sorunları dile getirmek zorlaştı. Bu durum alışkın olmadığımız bir durum olduğu için kaygı yarattı. Ancak hızlı bir şekilde toparlanmaya çalışarak ve çeşitli iletişim kanalları kullanarak alternatif yöntemler geliştirmeye başladık. Genel merkezimiz Merkezi Temsilciler Toplantısı’nı, şubeler ise Şube Temsilciler Toplantısı’nı Skype üzerinden yapmaya başladı. Yine iş yeri ziyaretleri yapmanın güç olduğu bu dönemde iş yeri temsilcileri ve üyeler ile telefon ve sosyal medya üzerinden iletişimde kalarak yeni bir dayanışma ağı örülmeye çalıştık.

Bunun dışında, sendikal olarak yıllardır mücadele ettiğimiz konuların şu anda ne kadar elzem ve uygulanması gerektiğini bir kez daha gördük. Örneğin, 24 saatlik nöbetler her zaman karşısında durduğumuz bir durumdu. Bu dönemde de önemini bir kez daha anladık. Sağlıkta taşeronlaşma ve özelleşmenin ne kadar risk olduğunu da bir kez daha anlamış olduk. Kışkırtılmış bir sağlık algısının ne kadar zarar veren bir yerde durduğunu ve doğal sağlığın önemini, toplumun da sağlığın içinde yer alması gerekliliği ve ayrıca sağlık emekçilerinin bir bütün olduğu ve sağlığın bir ekip işi olduğu bir kez daha karşımızda duruyor.

Yıllardır sağlık için yürüttüğünüz bir mücadele tarihiniz var. Salgının ülkede başlaması, yayılması ve siyasal iktidarın uygulamalarıyla başlayan süreçte SES olarak sizce hangi kanallarınızı (bireyler ve gruplar açısından) iyi kullanabildiğinizi, örgütsel deneyimlerle harekete geçirebildiğinizi düşünüyorsunuz? Diğer yandan zorlandığınız, sekteye uğrayan vb. tarafları nelerdir?

Şöyle ki, SES’in sağlık emekçileri üzerinde aslında bir güven durumu hep vardı. Genelde yaşanılan sorunlar karşısında da farklı sendikadan olanlar, taşeronlar çalışan insanlar iş yerlerinde SES iş yeri temsilcilerine danışabiliyordu.

Şu dönemde maalesef biliyoruz ki basın organlarını muhalif kurum ve bireylerin kullanabilmesi çok mümkün değil, ancak SES, bireyler ile bizzat iletişime geçerek iş yerlerine dönük çalışmalar ve sosyal medya aracılığı ile iletişim kurup hareketlilik sağlayabildi. Bu, sendika açısından değişik bir deneyim dönemi; ancak burada mücadele tarihimizin ve dayanışmamızın sonucu olarak da adaptasyon noktasında yaşanan sıkıntılar azaltıldı. Gündem oluşturduğumuz ve etki yarattığımız alanlarda çeşitli kazanımlarımız olması bu dönemde de lehimize işleyen bir durum oldu. Ancak bakanlığın sadece belli kurumları muhatap alması ve bizimle iletişiminin olmaması durumu zorlaştıran bir taraf.

Sağlık emekçileri, kendi gözlem ve tanıklıklarınızla bu sureci nasıl deneyimliyorlar, yansıtıyorlar? Özellikle sağlık emekçilerinin çalışma koşulları, uygulamalardaki tutarsızlıklar, kayıplar, topluma yansıyan huzursuzluklar çerçevesinde düşünürseniz bundan sonrası için neleri öngörebilirsiniz?

Sağlık emekçileri açısından pandemi yeni, ancak çalışma koşullarının zorluğu yeni değil. Bu sürecin belirsizliği ve ilk kez karşılaşılan bir süreç olması sağlık emekçilerini zorlandı. Bir de öyle bir süreç ki bizim gibi ‘dokunsal’ olan toplumlarda dokunamıyorsun, temas edemiyorsun, ailenden uzakta kalıyorsun ve izolesin... Zaten ağır şartlarda çalışmaya alışkın olan sağlık emekçilerine, bu tecrit durumu zorlayıcı durumda. Ayrıca bakanlığın performans ödemesi noktasında yaptığı adaletsiz dağılım bu dönemde sağlık emekçilerinin kendilerini değersiz hissetmelerine neden olabileceği gibi, yine sağlık emekçilerini kendi içinde de karşı karşıya getiren bir durum. Yine de tüm bunlara rağmen şu anda sahada çalışan sağlık emekçileri daha çok yaptıkları işe işten kaynaklı eksiklikler ya da durumun nasıl kontrol altına alınabileceği noktasına odaklı çalıştıkları için asıl etkilerini durum biraz daha kontrol altına alındıktan sonra, yani ileriki süreçler de göreceğiz. Muhtemelen daha ileriki süreçlerde bir sürü psikolojik durum ile de karşı karşıya kalacağız.

Buraya ek olarak sağlık emekçileriyle ruhsal destek (terapi, danışmanlık) bağlamında kısa/uzun süreli bireysel ve grup çalışmalarının olmasına nasıl bakılıyor? Uzun vadede ihtiyacın artacağını düşünüyor musunuz? Geçmişteki deneyimleri de düşünerek paylaşır mısınız? Dayanışmacı, destekleyici ve bireysel farklılıkları da gözeten güven verici bir süreç deneyimleniyor mu sizce?

Şöyle ki sağlık emekçileri için bu çalışmalar gerçekten kıymetli, ancak şu an bu koşullar altında bu sürece başvuru durumu daha az olacak; çünkü elimizde ne zaman biteceği belli olmayan belirsiz bir durum söz konusu. Ve şu an tek odak noktası da bir an önce bu durum nasıl kontrol altına alınır, normal yaşama nasıl dönülür durumu. Ve kilit noktada sağlık emekçileri var. Bu süreçte yalnız olmadıklarının ve emeklerinin karşılığının manevi ve maddi olarak alınabileceğinin bilinmesi sağlık emekçileri için iyi gelebilir. Ancak ileriki süreçlerde bu durum kontrol altına alınıp sağlık emekçileri biraz daha kendilerine dönmeye başladıkları zaman daha çok ihtiyaç artacağını sizler de öngörüyorsunuzdur. Tıpkı 10 Ekim patlamasında olduğu gibi, patlama esnasında alanda çalışmalara katılan sağlık emekçilerinde daha sonrasında patlamanın etkileri görülmeye başlandı. Yani talepler daha sonra gelecektir. Biz SES üyesi sağlık emekçileri arasında özellikle iletişim hâlinde olunan üyeler ile dayanışmacı bir süreç var ve bu birbirimize destek noktasında önemli bir nokta.

SES içi faaliyetler ve diğer dayanışma gruplarıyla ilişkiler bağlamında bu surecin toplumun esenliğine katkısına evriltmek için nasıl bir yol/yollar izlemek gerekir?

Bu dönemde şeffaf olmak ve iletişimde olmanın ne kadar önemli olduğunu hep beraber gördük. Sağlık emekçileri olarak sağlık alanında çalışan kişiler için bu işin bir ekip işi olduğunu ve bu noktada yine toplumun dışarıda tutulamayacağını da gördük. Sağlık kendi içinde bir ekip çalışması olduğu gibi, bir iş ve faaliyetler alanı olarak farklı meslek odaları ve dernekler ile birlikte yürütülmesinin gereklilik olduğunu, yani sağlığın asla sadece sağlıkçıların işi olmadığını da gördük.

Aslında toplumun da asıl ihtiyaçlarının sağlık ve gıda olduğunu da bu pandemi sırasında gözlemledik. Sağlığın metalaştırılmaması gerektiğini herkes için ulaşılabilir ücretsiz anadilde sağlığın olmazsa olmaz olduğunu da gördük. Dayanışma ve birliktelik olmadığı müddetçe toplumsal bir barış ve refah olmayacağını, sağlığın toplumsallaşması ve doğal sağlık algısının oluşabilmesi için yeni bir yol izlemek gerektiğini tüm toplum olarak hepimizin gördüğü kanaatindeyiz.