Deniz Arzuk*
Çocuk dergileri, çocuk kültürünün farklı katmanlarının izini sürmek için değerli kaynaklar. Doktora tezim için 1980 sonrasında çocukluk deneyimlerinin nasıl dönüştüğünü araştırmaya karar verdiğimde, böyle bir dönüşümden söz edebilmek için ister istemez önceki dönemle bir karşılaştırma yapmam gerekti. Bu amaçla bir süre 1970’lerin en popüler çocuk dergilerinden Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk'u inceledim. Bu yazıda da bu dergilerin içeriklerinden ve çocukların dergilere gönderdiği çeşitli yazılar, mektuplar ve benzeri belgelerden yola çıkarak 1970’lerin sonlarında çocukluk deneyimlerine dair bazı sorular ortaya atacağım.
Böyle bir çalışmaya başlarken hatırda tutulması gereken en önemli nokta, salt bu dergilerin analizinden yola çıkarak bu yıllardaki biricik çocukluk deneyimini anlayabileceğimiz yanılgısına düşmemek. Çünkü ne bize bunu aktarabilecek bir kaynak mevcut, ne de böyle bir ortak çocukluk deneyimi. Dahası bu dergileri inceleyerek ulaşabileceğimiz bilgiler, okurların deneyimlerinin hasarsız kanıtları da değil. Sonuçta bu dergilerin içerikleri yayıncıların ideolojik kaygılarından, çocukluğa dair tahayyüllerinden bağımsız oluşmuyor, “haydi gelin dergimize katkıda bulunun” diye davet ettikleri her çocuk bu çağrıya cevap vermiyor, her cevap veren çocuk da yazı kurulunun sınırlarını aşıp dergiye giremiyor. Fakat bütün bu sınırlara rağmen bu dergilerde bazı bilgi kırıntıları bulabiliyoruz ve bu kırıntılar belli bir dönemdeki çocukluk deneyimlerin ufacık da olsa bir parçasını görmemizi sağlıyor.
***
Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’nin iki büyük gazetesinin çocuk ekleri olarak yayın hayatına başladılar. Bu dergilerin yayımlanmaya başladığı yıllarda, kısa bir süre öncesine kadar ülkenin en popüler dergisi olan Doğan Kardeş düşüşe geçmiş, mali sorunlar sebebiyle sayfa sayısı azaltılmıştı. 1977 yılında Doğan Kardeş’in tamamen kapanmasıyla Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk dergileri, çizgi romanlar hariç piyasadaki en önemli süreli çocuk yayınları haline geldiler.
Milliyet Çocuk dergisi, 1974 yılında gazete eki olarak hayatına başladıktan bir süre sonra bağımsız bir dergi olarak satılmaya başlanmıştı. Ağırlıklı olarak çizgi dizilere yer veren dergi bir süre ilgi çektiyse de bir süre sonra tirajı 5000 civarına düştü, zarar etmeye başladı ve yayınına ara verildi. 1977 yılında Milliyet gazetesinin başyazarı olan Abdi İpekçi, o yıllarda Milliyet Yayınları’nı yöneten Ülkü Tamer’e dergiyi canlandırmayı teklif etti. Ülkü Tamer’in bu işi kabul etmek için tek şartı, dergiyi istediği gibi şekillendirmekti. Tamer, kendi deneyim ve gözlemlerinden yola çıkarak çocukların ‘kendilerinin çocuk yerine konulmasından’ hoşlanmadıklarını savunuyordu: “Büyük dergisi çıkarır gibi çıkaracağız. Başyazı olacak, köşe yazarları olacak, araştırma yazıları, öyküler olacak (...) iri iri harfler de yok. Küçük puntolar kullanacağız” (Ülkü Tamer, Yaşamak Hatırlamaktır, 1998, YKY).
İşte tam da bu sebeple Milliyet Çocuk dergisi, okuyucu tepkilerini incelemek için son derece elverişli bir tarihsel kaynak. Derginin daha önceki kısa süreli başarısız deneyimi, bu yayının hayatta kalabilmesi için okunması ve kâr etmesi gerektiğini gösteriyordu. Bu da dergiyi çocukların fikirlerine, isteklerine açık hâle getirmişti. Daha ilk sayıdan itibaren başyazılarda “Dergimiz için düşündüklerinizi yazın bize. Neleri beğendiniz, neleri beğenmediniz. Neler istiyorsunuz bildirin. Bu, sizin derginiz. Yolu da siz göstereceksiniz.”, “Sizlerin de mektuplarını bekliyoruz. Dergimizde neleri seviyorsunuz, yazın bize. Sevmediklerinizi de yazın, bizi eleştirin. Bize yol gösterin.” çağrıları yapılmıştı. Okur mektupları titizlikle inceleniyor, okur profilini çıkarmak için çeşitli anketler düzenleniyordu. Okurun isteklerini anlamak için çeşitli yaratıcı yöntemlere de başvurulduğunu görüyoruz. Bunlardan en ilginç olanlarından biri periyodik olarak yayımlanan ve okurların derginin sayfalarına not verdiği Milliyet Çocuk karneleriydi. Görünüşe göre çocuklar da bu katılım talebine oldukça olumlu yanıt vermişlerdi ve böylelikle Milliyet Çocuk onların görüşleriyle şekillendi.
Editoryal kadro ile okurun istekleri arasındaki en önemli gerilimin, çizgi roman konusu hakkında yaşandığı anlaşılıyor. Vedat Nedim Tör geleneğinden gelen Ülkü Tamer çizgi romanların sanatsal bir değer taşımadığını düşünüyor, bu yayınları yalnızca okuma alışkanlığı için bir atlama tahtası olarak kabul edebiliyordu. Fakat Milliyet Çocuk okurlarının onunla aynı görüşte olmadığını, bu yüzden de derginin ilk sayısında %50-%50 olan çizgi/yazı oranının ilk yıl içinde %64-%36’ya, ikinci yıl ise %70-%30’a kadar çıktığını görüyoruz. Bunun yanı sıra, yine çocukların istekleri doğrultusunda derslerle ve eğitimle ilgili sayfalar giderek azalmış, bunun yerine ünlüler, futbol, televizyon, popüler müzik gibi konuların ağırlığı artmıştı.
Tercüman Çocuk dergisini yayımlayanlar Milliyet Çocuk’ta olduğu gibi okuyucuyu çekmek için dergiyi onların isteklerine göre şekillendirmek yerine piyango çekilişi düzenlemek gibi daha farklı yöntemlere başvurmuşlar. Öte yandan, okurlarla benzer bir iletişime girmeye gerek duymasalar da dönemin diğer dergilerinin de fiyatlarından yazı/çizgi ağırlığına, mizanpaja kadar Milliyet Çocuk dergisine son derece benzedikleri görülüyor. Anlaşılan Tercüman Çocuk ve dönemin çeşitli banka dergileri Milliyet Çocuk’un yakaladığı tirajı fark ederek bu dergiyi bir şablon kabul etmişler. Öte yandan yalnız kapaklarına bakmak bile bu Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk benzerliğinin yalnızca şekilde olduğunu gösteriyor.
İki derginin içeriklerini karşılaştırdığımızda aradaki fark açıkça ortaya çıkıyor. Örneğin Tercüman Çocuk’taki çizgi romanlar derginin genel duruşuyla uyumlu bir şekilde Tengiz Han, Mete Han, Yüzbaşı Volkan gibi örneklerden oluşurken Milliyet Çocuk’ta ağırlıkla Avrupa çizgi romanlarına ve edebiyat klasiklerinin çizgi roman uyarlamalarına yer veriliyordu. Tercüman Çocuk’ta karate sporuna geniş yer ayrılırken Milliyet Çocuk sinema, resim gibi sanat dallarıyla ilgili haberler yayımlıyordu.
Buraya küçük bir not düşerek Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk zıt kutupları mı temsil ediyordu sorusuna değinmek gerekiyor. Tam anlamıyla böyle bir zıtlıktan söz etmek güç, zira 1970’lerin Milliyet gazetesi pek çok konuda toplumcu bir tavır takınmasına rağmen Tercüman kadar adı konmuş bir ideolojik duruşa sahip bir gazete değildi. Fakat bu dönemde Tercüman Çocuk’un milliyetçi-muhafazakâr çizgisini karşılayacak kadar solda duran bir çocuk dergisi de yoktu. 1968’in etkisiyle çocuk edebiyatına sosyalist gerçekçiliğin hızla girdiği Almanya gibi ülkelerden farklı olarak Türkiye’de sol çocuk yazını ancak 1970’lerin sonuna doğru serpilmeye başlamıştı. Her ne kadar Milliyet Çocuk radikal bir siyasi tavır takınmamış olsa da Aziz Nesin, Bekir Yıldız, Selim İleri, Mehmet Seyda, Adnan Özyalçıner, Süreyya Berfe, Ömer Faruk Toprak, Oktay Akbal, Yaşar Kemal gibi siyasi duruşları ile de bilinen yazarların hikâyelerine yer veriyordu. Bu hikâyelerin ortak özelliği, daha önceleri sadece Kemalettin Tuğcu’nun görmeye cüret ettiği yoksulluğu ve toplumsal adaletsizliği konu almalarıydı. Dergideki başka yazarlarda da bunun etkileri görülebilir. Örneğin Müjdat Gezen’in Aptal Hamdi tefrikası kent yoksulu bir çocuğun hikâyesini anlatıyordu.
Tercüman Çocuk’ta ise yoksulluk gibi temalar yalnızca başarı hikayelerinde yer bulabiliyordu kendine. Fakat bu dergide siyasi duruşu açığa vuran bambaşka yazılarla da karşılaşıyoruz. Örneğin dergide “Kendileri ırakta, gönülleri bizimle” başlığıyla dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Türkleri anlatan yazılar yayımlanmıştı. Bunlardan bir örnek: “Yunanlıların işgali altındaki Batı Trakya’da yüz binden fazla Türk yaşıyor. Buna yaşamak denilebilirse. (…) Buraya Yunan çizmesi girdikten sonra toplu öldürmeler, soygunlar, yağmalar başlamıştı. Hâlâ da devam edip gidiyor. (…) Türkleri hep arkadan vuruyorlar. Hiç erce dövüşmüyorlar.” Ya da çocuklara iyi beslenme, spor gibi tavsiyelerin dışında şöyle öğütler de verilebiliyordu: “Halkın mutlu olması için üç ilke vardır, asla unutulmayan: Biri, dine bağlılık. İkincisi, yönetene itaat. Üçüncüsü, namuslu ve temiz yaşamak.” Güreş sporuyla ilgili bir yazıda şöyle ifadeler görülebiliyordu: “Ata sporumuzun gururu, Rusların korkulu rüyası: Reşit Karabacak. Rus Güreş Federasyonu daha şimdiden Karabacak’ı yenebilecek bir eleman bulma hazırlığına başlamıştır. Reşit Karabacak’ın bugüne kadar hiçbir kural dışı davranışta bulunduğu görülmemiştir. Uluslararası yarışmalardan önce namazını kılar, dua eder.”
Dergilerin yalnızca içerikleri değil okur profilleri de oldukça farklıydı. Milliyet Çocuk dergisinin "Mektup Arkadaşı" köşesine yazan çocuklar ve Tercüman Çocuk’ta eşdeğer bir köşe olmadığı için bu dergide her hafta geniş bir sütunda yayımlanan "Soru Soran Okurlarımız" köşesinden derlenen verilere bakılırsa Milliyet Çocuk okurlarının ağırlıklı olarak 10-14 yaş grubunda olduğu görülebiliyor. Tercüman Çocuk’da okurların yaşlarını gösteren herhangi bir ibare olmadığı için başvurabileceğimiz tek kaynak çocukların fotoğrafları, ki bu fotoğraflar da okurların yaşlarının yaklaşık aynı aralıkta olduğunu gösteriyor. Okurların nerede yaşadığına bakıldığında ise daha ilginç bir tablo çıkıyor karşımıza. Milliyet Çocuk’un yaygın dağıtım ağı sayesinde ülkenin pek çok yerinde okunduğunu, fakat okurların özellikle büyük kentlerde yoğunlaştığını görüyoruz. Tercüman Çocuk ise yine yaygın şekilde dağıtılmakla beraber okurların Anadolu içerisinde kısmen daha eşit dağıldığı gözleniyor. Daha çarpıcı bir fark ise okurların cinsiyet dağılımına bakıldığında görülebiliyor. Milliyet Çocuk dergisine yazan okurlarda kızların oranı %44, oğlanlarınki ise %56. Tercüman Çocuk’ta adı anılan çocuklar ise hemen tümüyle oğlanlar. Bunun muhafazakâr ailelerin kızlarının dergiye herhangi bir şey göndermesini istememiş olması gibi çeşitli sebepleri olabilir elbette. Yine de oran azımsanmayacak derecede farklı.
Fakat bu farklılıkların ötesinde iki derginin çok önemli benzerlikleri de vardı. 1970’lerde yalnız Türkiye’de değil pek çok başka ülkede de yetişkinlerle çocukların kültürel evrenleri arasındaki sınırların bulanıklaştığını gözlemlemek mümkün. Bu yıllarda futbol gibi kitlesel sporlar, popüler müzik, sinema ve televizyon çocukların ve yetişkinlerin ortak ilgi alanları haline gelmişti. Örneğin Milliyet Çocuk’ta okurların istekleri doğrultusunda konukların davet edildiği “Her Sayı Bir Konuk” sayfasında Ajda Pekkan, Cüneyt Arkın, Ali Rıza Binboğa, Cem Karaca, Ayşen Gruda, Tarık Akan gibi isimlerle röportajlar yapılıyor, ünlü futbolcular dizisi yayımlanıyordu. Her iki dergide de popüler filmlerin ve televizyon programlarının tanıtıldığı sayfalar vardı. Dahası, her iki dergide de televizyon ve sinema sayfalarında çocuklara yönelik yapımlar değil, yetişkinleri hedefleyenler öne çıkıyordu. Mesela Oyun Treni programı değil de Nick Nolte’nin yıldız olarak parladığı Zengin ile Yoksul dizisi revaçtaydı.
Popüler kültürün çocuk dergilerinde bu kadar yaygınlaşmasının önemli sebeplerinden birinin, çocukları ve ergenleri 1970’lerin gergin siyasi ortamından yalıtmak olduğu söylenebilir. Her iki derginin de siyasi duruşları gözden kaçmayacak kadar belirgin olsa da ikisi de sayfalarında güncel siyasete yer vermekten imtina ediyordu. Tercüman Çocuk’un keskin milliyetçiliği bile ülke sınırları dışından, gurbetteki Türkler üzerinden anlatılıyordu. İlk bakışta bu stratejinin başarıya ulaştığı ve çocukların kendilerine sunulanla yetindikleri düşünülebilir. Çocuklar kendilerine sunulan popüler kültürle haşır neşir olabilme fırsatını memnuniyetle kabullenmişlerdi çünkü bu o güne kadar dışına itildikleri yetişkin dünyasına katılma fırsatı da sunmuştu onlara. Fakat elbette yetişkinlikle çocukluk arasındaki sınırların bulanıklaşması tek yönlü bir yol değildi. Bu sınırları bir kez geçen çocuklar televizyon izleyip çizgi roman okumakla yetinmemiş, yetişkinlerin bilmelerini istemedikleri şeyleri merak etmeye, sormalarını istemedikleri soruları sormaya başlamışlardı.
***
İşte bu soruların neler olduğunu görmek, çocukların zihinsel dünyası hakkında fikir sahibi olabilmek için her iki dergide yayımlanan çocuk şiirlerini inceledim. Bu eserler farklı başlıklar altında toplanabilir: Okul, öğretmen ve ders konulu vazife şiirleri; büyük ihtimalle okul ödevi olarak yazılan Atatürk, tarih, Anadolu gibi konularda şiirler; aile bireylerini konu alan sevgi ve bağlılık şiirleri; çocukların içinde bulundukları çevreye dair yazdığı oda, ev, mahalle, köy, kent konulu betimsel şiirler; oyuncaklar, kitaplar ve hobiler hakkında ilgi alanı şiirleri. Tüm şiirler arasında çocukların nasıl düşündüğü ile ilgili en çok ipucunu ise çocukların keşif, merak ve hayranlık gibi duygularını yansıtan şiirler veriyor. Hayvanlar, mevsimler, dünya, dağlar, deniz, gece, gündüz, güneş, uzay, duygular, zaman, sonsuzluk ve hayatın kendisine dair şiirler bunlar.
Dönemin siyasi atmosferi çocuk şiirlerinde belirgin bir fon oluşturuyor. Her iki dergide de çocukların farklı siyasi görüşlerini doğrudan yansıtan çeşitli örneklerle karşılaşıyoruz. Bunların bazıları siyasi bilinci gayet yüksek, güncel tartışmaları takip eden çocuklar tarafından yazılmış:
Yoksul Arkadaşıma
(Cem Özoral - Milliyet Çocuk )
Ben her sabah
Bir yumurta
Biraz yağ
Biraz bal
Biraz da peynir yiyebiliyorum
Sen de yiyebiliyor musun
Yoksul arkadaşım?
Ben her gün okula
Otobüsle gidiyorum
Önlüğüm temiz
Kalemim, defterim tam
Senin otobüs paran oluyor mu
Kalemin bitince yenisini alabiliyor musun
Yoksul arkadaşım?
İnan bana yoksul arkadaşım
Bilsem ki
O insanca gururun
Kırılmayacak
Yiyeceğimin bir parçasını
Harçlığımın yarısını
Seve seve sana verirdim
Benim yoksul arkadaşım.
Ülkümüz
(Ömer Faruk Noyan - Tercüman Çocuk)
Bir milletiz sözüne uyan
Bir milletiz tüm dünyaya yayılan
Adalettir bizim gayemiz ülkümüz
Bir milletiz büyük devletler kuran.
Her zaman büyük ve uluyuz biz
Kalplerde altın taht kuranız biz
Özümüzde güçlü benliğimiz var
En güçlü, en yılmaz bir milletiz biz.
Türk dendi mi güçlü anlamalısın
İçtenlikle törene bağlanmalısın
Hiçbir zaman yılmadan ve yorulmadan
Yurdunu kötülerden kurtarmalısın.
Utanıyorum Halkım
(Ülfet Oran - Milliyet Çocuk)
Utanıyorum, utanıyorum hepinizden
bayram sevincini yüreğimde duymaktan.
Utanıyorum, bayram günü temiz giysiler giymekten
alışagelmiş ‘bayramınız kutlu olsun’ demekten.
Utanıyorum yoksul halkım,
sizler sefil bir hayat yaşarken
bebelerinizin karnını doyuracak ekmek,
üşüyen minicik ayaklarını örtecek ayakkabı bulamazken
Ben;
bütün bayram yapanların adına
sizlerden utanıyorum halkım.
Boyacı
(Şahin Ergüney - Milliyet Çocuk)
Ufacık boyanmış eller
Kocaman fırçaları tutuyor
Gülümsüyor seviniyor
Bir müşteri bulmanın sevinci içersinde
Durmadan sağa sola
Fırça sallayan ufacık bir elleri vardı
Omzunda bir sandık
Boyacı boyacı diye bağıran
Ufacık cılız bir çocuk
Belki evinde kaç kişi
Onun getireceği parayı bekliyor
Ufacık yaşta para kazanmak kolay değil
Durmadan sağa sola fırça sallamak
Kolay değil.
Nimetler
(Muzaffer Alacaoğlu - Tercüman Çocuk)
Nimetler... Aramadığın kadar
Nimetler… Sonsuza kadar
Nimetler… Güzel nimetler
Bitkiler, hayvanlar
Bütün dünya
Ve akıl
Nimetlerin en büyüğü
Bunun için bizi yaratana
Dua edelim, sevinelim
Bu nimetler için
Ne yapsak az
Büyük Allah’a.
Üşüyen Çocuklar
(Şehnaz Tahir - Milliyet Çocuk)
Bir sabah uyandım erken
Kar yağmıştı birden
Ben de sevindim içimden
Sonra düşündüm yeniden
Utandım kendimden
Bunca çocuk üşür şimdi
Belki ağlar kimileri
Açtır minik mideleri
Üşür o ufak elleri
Morarmıştır dudakları
Kiminin yüzü sapsarı
Donuyor şapkasız başları
Anladım sevinmek gereksiz
Kalktım yatağımdan isteksiz
Kahvaltımı yaptım sessiz.
Güncel gelişme ve siyasi tartışmaların çocukların hayatında ne kadar büyük yer tutttuğu, sadece yukarıdaki örnekler gibi doğrudan siyasi temalar içeren şiirlerde değil, farklı konulardaki şiirlerdeki küçük detaylarda da görülebiliyor. İlk bakışta son derece çocuksu görünseler de yoksulluk, pahalılık gibi çocuk dünyasından uzak tutulmaya çalışılan kavramların aniden satırlardan taştığı şiirler de var dergilerde:
İlkbahar
(Kerim Kemahlı - Milliyet Çocuk)
İlkbahar geldi,
Arılar neşelendi.
Yoksul kalan insanlar
Neşelendi, eğlendi.
Çiçek açtı bahçeler,
Ne güzel kelebekler
Kuzular da meledi,
Soğuk elveda dedi.
İlkbahar meyveleri
Kiraz, erik, çilekler
Aman ne güzel meyveler,
Arılar, kelebekler.
Muz
(Odil Tunalı - Milliyet Çocuk)
Sapsarısın muz
Çok tatlısın muz
Seni ben çok severim
Kabuğunu soyup yerim
Sopaya benziyorsun
Çabucak bitiyorsun
Sıcak yerde yetişiyorsun
Ama çok pahalısın muz.
Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk dergilerinde aynı temalar üzerine yazılmış çocuk şiirleri karşılaştırmalı okunduğunda çocukların dönemin siyasi kutuplaşmasının neresinde durduğu daha net görülebiliyor:
Güzel İstanbul
(Mehmet Yazıcı - Tercüman Çocuk)
Her zaman süslenmiş asırlar, çağlar
Etrafında billur sular
Fatihlerin geçtiği yollar
Göğe yükselen minareleri var ya
Fetih neşesinin seslerini yayar
Sultanahmed’i, Ayasofya’sı
Doyumsuz Boğaz sefası
Güzeldir Sedef’i, Kınalı’sı, Büyük Ada’sı
Bitip tükenmeyen baharı, yazı
Bir ömür silinmez hatırası
Büyük anıtları Sinan’ın
Bizlere hediyesi Sultan’ın.
İstanbul
(İpek Şendil - Milliyet Çocuk)
Ne zaman baksam
Galata köprüsüne
Çocuklar görüyorum
Gemileri seyreden
Ne zaman baksam
Bu güzel kente
İnsanlar görüyorum
Duraklarda bekleşen
Ne zaman bir kar yağsa
İçime bir burukluk çöküyor
Evet! Acı bir burukluk
Çünkü yoksullar üşüyor.
Var
(Mehmet Yıldırım - Tercüman Çocuk)
Benim köyüm var, dağım var
Ormanım var, çayım var
Güzelliği anlatılmaz.
Kahramanlar yetiştirmiş
Şanlı bir vatanım var
Tarihe sığmaz.
Gökleri kucaklayan minarem
Şehidim, gazim, askerim var
Bir an bile gözünü kırpmaz.
Türkiyem
(Kamil Hakan Erengin - Milliyet Çocuk)
Bağrı yanık insanlarıyla
Başı dumanlı dağlarıyla
Çağıldayarak akan sularıyla
Ne güzelsin Türkiyem
Çayırlarda kuzu güden çobanlarıyla
Kalpleri özgürlük için atan insanlarıyla
İzmir’i, Bursa’sı, İstanbul’uyla
Tam bir cennetsin Türkiyem.
Bütün siyasi farklarına rağmen Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk’ta yayımlanan çocuk şiirlerinde çeşitli ortaklıklar da gözlüyoruz. Bunlardan en belirgin olanlardan biri, çocukların güncel gelişmelerden duydukları kaygılar ve daha iyi günlere duydukları özlem:
Köyüm
(Mehmet Sarmış - Milliyet Çocuk)
Köyüm
Şiirlerdeki gibi değil
Suyu yok
Ağacı yok
Ekin cılız
Evler az
Sığırlarda süt yok
Yolu yok yolcu gelsin
Köyümde akşam tez olur
Elektrik yok
Kerpiçtendir evleri
Güneş vurmuyor karanlık
Kimse dayanamıyor
Bu yokluklara
Azalıyor nüfusu yavaş yavaş
Giden geri gelmiyor bir daha
Zengin gelen fakir gidiyor köyümden
Ben de ayrılmak gereği duyuyorum
Son olanlardan sonra.
Tematik olarak birbirine çok benzeyen bu iki şiir iki farklı dergiden:
Güzel Günler
(Nurtop Aktepe - Milliyet Çocuk)
Anlatmak isterim
Güzel günleri
İnsanların kardeşçe yaşayabileceği
Çocukların oynayıp gülüştüğü
Savaşsız günleri.
Bahçelerde güller açsın
Bir çocuk gülüşü gibi
Elmalar yetişsin ağaçlarda
Al al, çocuk yanağı gibi.
Anlatmak isterim
Çocuklar sarı benizsiz,
Analı-babalı,
Bakımlı sağlıklı…
Anlatmak isterim
Gerçek kadar güzel olanları.
Yalan ve hayalleri değil,
Gerçek olanları.
Bir Ülke Arıyorum
(Ahmet Kaya - Tercüman Çocuk)
Bir ülke arıyorum
Yeşeren tohumlarında
Kin bulunmayan
Bir ülke arıyorum
Kardeş kavgası olmayan
Öyle ülke ki umudum
Sevgi ve sevinç dolu.
Çocukların bir kısmı bu duygularını geçmişe ve daha kaygısız oldukları günlere duyulan bir özlem olarak ifade etmişler. Bu şiirlerde çocukluğun yitimine ilişkin bir hüzün çarpıcı bir tema olarak karşımıza çıkıyor. Şairler henüz çocuk yaşta oldukları halde çocukluğu adeta kayıp bir cennet olarak tasvir ediyorlar, henüz arkada bırakmadıkları çocukluklarını nostaljiyle anıyorlar:
Kardeşim
(Çağlayan Akın Özkan - Milliyet Çocuk)
Yeni doğdu kardeşim
Dünyaya yeni açtı gözlerini
Bilmiyor ki onu bu dünyada neler bekliyor
Benim küçük kardeşim
Küçücük elleri var
Minicik gözleri var
Şimdi gülüyor ama
Gelecekte gülecek mi?
O Bendim
(Recep Bozkurt - Tercüman Çocuk)
Geçmişten bir anı, ufacık
Geleceğe yürüyen
Sözlere sığar mı bilmem
O bendim, ben
Çocukluğu yaşayan
Gamsız ve tasasız
Kuşları andıran
Cıvıldayıp koşuşan
Kah gülen veya ağlayan
Bir fiskeye dayanamayan
Şen, şakrak
Kırlarda mutlu
Sıraları didikleyen
Kalemleri çiğneyen
Sevinci her dem sonsuz
Küçük bir ana yavrusu
Henüz bilemez umutsuzu
Günleri hep güneşlidir
Hiçbir zaman kararmaz
Kopardığı çiçek bile solmaz
O bendim, ben.
***
Sonuçta Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk dergileri, hem çocukların popüler kültür ile nasıl bir ilişki kurduklarını, hem de dönemin siyasi söylemlerinin ne kadar merkezinde yaşadıklarını gösteren veriler içeriyor. Çocukların hayatının ve siyasetle ilişkilerinin 12 Eylül darbesiyle ile birlikte nasıl değiştiği sorusu bu çalışmanın boyutlarını çok aşıyor elbette. Fakat çocukların 1970’lerde yazdığı şiirler çocukluğa dair masumiyet, saflık, cehalet gibi normatif beklentileri sarsarak, çocukların toplumsal aktörler olarak hayatın ne kadar içinde olduğunu, olan bitene dair söyleyecek ne gibi sözlerinin olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
*Bu metin, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü öğrencilerinin 2009'da düzenlediği “Yukarıdakiler ve Aşağıdakiler” konferansında yaptığım bir sunuma dayanıyor.