Alper
Yahyagil
G
|
ünümüzde
hangi ülkede yaşadığımızı ve bununla gurur duymamız gerektiğini hatırlatan
nesne ve sembollerle dolu bir çevrede yaşadığımızı söylemek mümkündür. Kamu ve
özel binalar Türkiye bayrakları ile donatılmakta, önemli veya resmi günlerde
(veya önemli bir olayın olduğu günlerde) sokaklara ve evlere bayraklar
asılabilmekte, okullarda her hafta ‘bayrak törenleri’ yapılmaktadır. ‘Millet’
ve ‘ulus’ vurgusunda dil de önemli bir rol oynamaktadır. Televizyon programları
hangi ülkenin programı olduklarını belirten isimler seçmekte (‘Günaydın
Türkiye’), gazeteler ulusal kimliğe göndermeler yapmaktadır (“Türkiye
Türkler’indir” – Hürriyet). Dolayısıyla denebilir ki sosyal çevremiz bize sürekli
hangi ulusa/millete ait olduğumuzu hatırlatan bir ortam hâline gelmiştir.
Milliyetçiliğin
batı kültürü içinde sürekli yeniden üretilişini tanımlamak amacıyla sosyal
psikolog Michael Billig (1995) Banal Milliyetçilik kavramını öne
sürmüştür. Aynı isimli kitabında, milliyetçiliğin ‘sıradan’ ve ‘fark edilmeyen’
bir şey olarak gündelik yaşamlarımızda yer aldığını belirtmiştir.
“Uluslarımızın
uluslar olarak yeniden üretildikleri ideolojik alışkanlıklar isimsiz ve
dolayısıyla fark edilmezdir. Birleşik Devletler’de bir kamu binasının önünde
asılı bir ulusal bayrak dikkat çekmez. Herhangi özel, sosyolojik bir sınıfa ait
değildir. İsmi olmadığından bir problem olarak tanımlanamaz. Dolayısıyla
Birleşik Devletler’in de yeniden üretilmesi bir problem olarak tanımlanamaz.”
(Billig, 1995: 6)
Billig’e
göre milliyetçiliğin ifade edilmesi kolay değildir ama önemli olaylar
karşısında harekete geçirilmeye her zaman hazırdır. Sıradanlığıyla doğasında
her zaman bir ‘gizlilik’ taşımakta, bu suretle de çok güçlü bir ideoloji hâline
gelmektedir. Gündelik hayatın doğal bir parçası olması ve bu gizliliği, onu hem
eleştirilmesi zor hem de ihtiyaç duyulduğunda hızlıca ve engel tanımaksızın
çağrılabilen bir eksene koymaktadır. Banal milliyetçilik, sıradan ve gündelik
hayata yerleştirilmiş hatırlatıcılarla ‘bizim ulusumuzun’ sürekli yeniden
üretilmesidir.
Alışılagelmiş
pratikler ve gündelik söylemlerde, bilhassa kitle iletişim araçlarında,
milliyet fikri düzenli olarak işaretlenmektedir. Bir hava durumu bülteni bile
bunu yapabilir. Böylesi bir işaretleme ile vatandaşlara ulusal kimlikleri
bilinçsizce hatırlatılmakta ve uluslar ulus olarak yeniden üretilmektedir.
(Billig, 1995, s. 154)
Billig,
insanları ‘bizden’ ve ‘bizden olmayan’ diye ayırmanın bu şekilde
sıradanlaşmasının zararlı sonuçları olabileceğini tartışmıştır. Yaşamlarımızı
ve düşüncelerimizi vatandaşlık çerçevesinde kurgulamak tek başına kötü bir şey
olmayabilir, fakat Billig bunun baskıcı milliyetçiliklerin temeli olabileceğini
de söylemektedir.
Billig,
küresel akımların ve postmodern kimliklerin ön planda olduğu bir çağda
ulus-devlet anlayışının gerilediğine dair görüşleri reddetmektedir. Nitekim
sözü geçen gündelik pratikler, sıradanlık ve fark edilmezlik sadece devletlerin
kendisinde değil, uluslararası sahnede de işlemektedir. Billig’e göre bu durum
ulus-devlet düşüncesinin doğal bir uzantısıdır: “Eğer ‘bizim’ ulusumuz kendine
has özellikleri ile kurgulanacaksa, diğer ulusların arasında bir ulus olarak
kurgulanmak zorundadır” (s. 83).
Billig’in
ortaya koyduğu görüşlerin, milliyetçilik hakkındaki çalışmaları
makro-seviyedeki teorik tartışmalardan milliyetçiliğin nasıl temsil edildiği ve
gündelik yaşamda nasıl kurulduğu gibi meselelere odaklanan daha ampirik
araştırmalara yönelttiği söylenebilir (Skey, 2009). 1995 yılında yayımlanan ve
hâlâ önemini koruyan Banal Milliyetçilik, ulusal kimlik inşalarına dair
mekanizmaları incelemek isteyenler için iyi bir başlangıç noktası olacaktır.
Kaynaklar
Billig,
M. (1995). Banal nationalism. London: Sage Pub.
Skey,
M. (2009). The national in everyday life: A critical engagement with Michael
Billig's thesis of Banal Nationalism. The Sociological Review, 57(2),
331-346