Sercan Karlıdağ
B
|
ir önceki sayı (7. Sayı) bir geçiş süreciydi, onu dâhil
edemeyeceğim doğrusu, ama ilk altı sayıda hâlihazırda okumakta olduğunuz
bültenin hazırlanma süreçlerinde, mutfak kısmında, editoryal işleri üstlenenler
arasındaydım. Bu sayı itibariyle mutfak kısmında yer almıyorum, ancak henüz
ayrılmışken, bir TODAP (Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği) faaliyeti
olan Eleştirel Psikoloji Kampı’na ilişkin değerlendirici bir metin
çıkarmak üzere bültene yazı katkısında bulunma işi bana düştü. Dolayısıyla bu
bir kopma hâli değil gördüğünüz gibi. Psikoloji ve Toplum Bülteni’nin bir TODAP
yayını olduğunu biliyorsunuz. Tam da bu sebepten, TODAP faaliyetlerini ‘kayda
geçmek üzere’ metinleştirmek, bülten okurlarını ve TODAP üyelerini
faaliyetlerden haberdar etmek için bir fırsat ve kanal olarak görüyoruz bu
bülteni.
2019 yılı Ağustos ayının sonunda üçüncü defa gerçekleşti kamp,
Eleştirel Psikoloji Kampı. Düzce’de bir köy evinde, farklı şehirlerden TODAP
üyeleri olarak çeşitli konularda belirlediğimiz oturumların olduğu bir program
dahilinde bir aradaydık. İki yılda bir yapılan üç günlük bir faaliyet. Bu
yazıda, bir parça bu kamp faaliyetini ‘konuşacağız’. Neler olup bittiğini…
Kampa katılan kimseler adına, kapsayıcı bir sonuç metni değil, kendi
penceremden öznel bir yazı okumak üzeresiniz.
Peşinen söylemeliyim: Kampın bize neden çekici geldiğini buldum!
Çok basit bir yanıtı var. Ve yanıt mekânla ilintili. TODAP Kampı, eşittir (=),
yaşama mekânlarımıza bir es vermek. Uzaklaşmak yani. Düşündüm, ancak pek de
bireysel bir kaçış anlamına gelmiyor bu sanki. Belki kendi seçimimiz olduğunu
düşündüğümüz veya sandığımız kentsel-mekânsal deneyimlerimizden bir uzaklaşma
ve böylece (bir arada) düşünümsellik fırsatı yakalama. Sözünü ettiğim köy evini
de pekâlâ bir bölümünü toplantı, bir bölümü uyku, bir bölümünü yemek olarak
bölümlesek de bu, kent hayatındaki sözgelimi iş-apartman-yol deneyimlerimizden
farklılaşıyor. “Aynı mekânda yenilen, içilen, müzik dinlenen, dans edilen ve
kanepelerde uzanılıp felsefe tartışılan son Roma sempozyumlarından bu yana 2000
küsür yıl geçti.” Bu cümle Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü kitabında
‘Burada Yer, Şurada Da Uyuruz’ başlıklı yazısının bitiminde, totaliter mekânsal
tasarıma bir demdeme olarak ikamet ediyor.[1] TODAP Kampı’nın ayırıcı
yanının (ve bize ‘iyi’ gelişinin), kent hayatındaki gündeliğimizde kapıldığımız
ve var ettiğimiz totaliter insan-mekân ilişkilerinin aksine, mekânla
kurabildiğimiz ilişkinin ‘özgürleşitiriciliğine’ ve bir aradalık hâlimize
dayandığını sezinliyorum. Ve bu sezgimi Gündüz Vassaf’a başvurarak
temellendiriyorum.[2]
Kampta Neler Yaptık?
…emek, kriz ve eleştirel psikoloji
Yaşamak için çalışmak zorunda olmak! Bu başlık arka arkaya iki
oturum için tematik bir bütünlük oluşturdu. Eser Sandıkçı ve Baran
Gürsel’in kolaylaştırıcı olduğu bu oturumlarda, önce psikoloji disiplininde
emeğin yerine ilişkin ve ardından eleştirel psikologların buna dair konum
alışına dair paylaşımlar ve tartışmalar yapıldı.
Eser, şunları aktardı: Çalışma olgusu para ihtiyacı karşılaması, zamanı kullanma
biçimimizi ve gündelik hayatı şekillendirmesi, ortak bir şeyler yapma, statü ve
kimliği belirleme ve diğer pek çok nedenden kaynaklı, bütün toplumsal sınıflar
için geçerli olan bir ilişkilenme biçimi. Ancak, üzerinde yeterince konuşulan
bir konu değil. Günümüzde özerk alt-alan olarak bahsedilebilecek olan Endüstri
ve Örgüt Psikolojisi disiplininde, I. ve II. Dünya Savaşlarından sonra,
özellikle ‘verimliliği arttırmak’ noktasında çalışma olgusu statükocu anlayışla
üzerinde durulan bir olgu olageldi. Bununla birlikte (i) Frankfurt Okulu
perspektifinde, (ii) ‘68 hareketinin ardından Özgür Üniversite’de özneyi öne
çıkaran anlayışta ve (iii) Fransa’da kendilerini ‘iş psikanalisti’ olarak
addeden ve klinik sosyoloji perspektifindeki bir grup tarafından iş yahut
çalışmanın psikodinamiği çerçevesinde çalışma olgusu sorunsallaştırılmıştır.
Türkiye’de de ‘meslek hastalıkları’ dolayımında çalışma ve psikoloji ilişkisine
dair kısıtlı birtakım çalışmalar mevcut. [3]
Peki, eleştirel sosyal bilimsel kavrayışta, psikoloji disiplini
hele de hâlihazırdaki ‘kriz’ sürecinde, emek meselesine nasıl bakar?
Baran’ın çizdiği çerçeve, sınıfın bilinçdışına dair oldu. Bu çerçeve, işçiler ve
psikologların kuram-araştırma-uygulama boyutlarında konumlarına ilişkin düşünme
ve sorgulama olanağı yarattı. [4] Ve bu oturumda, kapitalist dönüşümle çalışmaya
atfedilen kutsallık değeri; bireysele karşılık kolektif ‘kurtuluş’ hâlinin
imkânı; psikologların kendi işçilik deneyimlerine vakıf olmaksızın diğer
işçiler üzerine söz söylemesinin güçlüğü ve hiyerarşik konumlanma problemi;
güvencesizlik, mobbing, sömürü ve vasıfsızlaşma, belirsizlik, ‘işsizlik’ ve
aktüel sorunlar; psikologlar arasında görülen işçiliğin reddi, sınıf atlama
çabası gibi tutum ve edimlerin arka planı; sözgelimi yapay zekâ konusundaki
gelişmeler gibi çağın ruhunu ıskalamadan emek meselesini irdeleyebilmenin önem
ve imkânı; ‘serbest çalışmanın’ işçilik ve emekle ilişkisi; teorik tartışmalara
gömülme ve yakıcı sorunlara karşı mesafelenme tehlikesi tartışmaları
yürüttüğümüz kimi hatlar olarak belirdi. Bu tartışma hatlarının izinde,
TODAP’ın mevcut ve ileriye dönük faaliyetlerini kritik ettik.
…eleştirel psikolojiyi anla(t)mak ve uygulamak için bir çerçeve ve
yol haritası arayışı
Kolaylaştırıcılığını benim ve Baran Gürsel’in
üstlendiği peş peşe iki oturum oldu kampta. Bunların ilkinde ben bir çerçeve
çizdim ve dört adres üzerine paylaşımda bulundum. Bu dört adresin
eleştirel psikolojiye varmak için üzerinde mesai harcanmaya değer noktalar
olduğunu öne sürdüm:
Birincisi, durum tespitlerini, itiraz ve karşı çıkışları içeren “psikoloji
eleştirisi” adresi. Burada bir saptama söz konusu: Psikolojinin hataları var!
Batılı-bireyci dünya görüşünü normatif/ideal addetme ve anlamanın yanı sıra
sorunları çözmek için de bireysel çözümleri meşrulaştırmaya giden perspektif,
yani birey indirgemecilik itiraz odaklarının başlıcası. Doğa bilimlerine
öykünerek bilimsel nesnellik ve politik tarafsızlık iddiasında olma,
metodolojide ve alt-alanlar özgülünde ayırt edilebilecek sorunlar, dünyadaki
‘gerçek’ sorunlardan kopmaya varan apolitik ve ahistorik (tarihsel-olmayan)
kavrayış ve hegemonik-denetimci anlayış getirilebilecek itirazların farklı
yüzleri.
İkincisi, psikolojinin hatalarını tedavülden kaldırmak yolunda eleştirel
bilginin imkânı için (özellikle felsefeden beslenilen) “meta-teorik” adres.
Burada bir gereksinim söz konusu: Kavramlara ve teorik bir gözlüğe ihtiyaç var!
Bu adres hayli geniş konuları kapsayacak hacimde: Olgu, kuram ve ekoller için
ayırt edilebilecek açıklama düzeyleri; olgu-değer ilişkisini sorunsallaştırmak
ve sosyo-politik angajman; pozitivistik, eleştirel gerçekçi veya sosyal inşacı
farklı epistemolojik güzergahlar; inceleme nesnelerini psikolojikleştirmeye
karşı sosyal-bağlamsal kılmak anlamında durağanlık-akışkanlık; refleksivite ve
araştırmacının konumu; çoklu-disiplinerlik, disiplinler-arasılık,
disiplinler-ötesilik açısından disiplinler arası diyalog meselesi; yapı-fail
düalizmi ve diğerleri psikolojide eleştirel bilginin imkânı için başvurulması
ve derinleşilmesi gereken meta-teorik konular gibi görünüyor.
Üçüncüsü, eleştirel psikolojide “gündemler ve savunular” adresi. Burada
bir amaç söz konusu: Psikolojiyi değiştirebiliriz ve psikoloji yaşanabilir bir
dünya için aracı olabilir! İlk ve en mühim tema olarak eleştirinin anlamına
eğildik: Yoksulluk ve sınıfsal çelişkilerle bezeli neoliberal, cinsiyetçi,
heteronormatif ve militarist saiklerle dönen bu dünya yaşanılabilir,
katlanılabilir bir yer olmaktan uzak. Dolayısıyla, eleştirel psikoloji kavram
çiftindeki ‘eleştiri’ hiçbir zaman sadece bir disiplin içindeki bir şeyleri
reddiye yahut kritik olmamalı. Bu, yaşanılabilir bir dünya için temel ve kurucu
bir savunu. Başkaca, üzerinde durduğumuz bir konu şu ki, bugün artık feminist,
Holzkampçı, özgürleşmeci psikoloji gibi farklı açılımlar sunan eleştirel
psikoloji perspektif ve türleri var ve bu ekoller eleştirel psikolojide çeşitli
gündemlere özel olarak hitap edebiliyor. Toplumsal gruplar arasındaki
ilişkiler, sözgelimi ‘aile’ gibi çeşitli toplumsal kurumlar, ‘emek’ gibi
sosyo-politik olgular ve diğer örneklerde olduğu gibi, psikologlar için gerçek
dünya sorunlarına göz yummadan odağa alınıp derinleşilebilecek özerk gündemler
söz konusu. Dezavantajlı/ezilen gruplarla çalışmak bir ‘uygulama’ ve psikoloji
bilgisini hayata geçirme gündemi. Son olarak, ‘büyük adamlar’ ve onların
‘başarı listesi’ şeklinde yazılmış geleneksel tarih anlayışına karşı eleştirel
bir psikoloji tarihi yaklaşımı da bir başka gündem.
Dördüncüsü ise, eleştirel-psikolojik bilginin önündeki (iç ve dış)
“engeller”i konu edinen adres. Burada bir ders söz konusu: Zorluk ve engelleri
iyi okumalıyız! Yukarıda değinilen eleştirinin mahiyetini gözden
kaçırmayı eleştirel psikolojiyi anla(t)mak ve uygulamakta en büyük tehlike
olarak ele aldık. Fonlar, dergiler, medyadaki hâkim kalıpyargılar, lisans
müfredatları gibi konulardan çıkarılabileceği üzere, geleneksel ve anaakım
addettiğimiz psikolojinin kök saldığı noktaları iyi ayırt edememek bir başka
önemli sorun. Eleştirel psikoloji için ‘disiplinleşmeye’ karşılık ‘yaklaşım
savunuculuğu’ ikilemi yine bu adreste değindiğimiz açmazlar arasında.
Bu sunum üzerine yaptığımız fikir teatisinde, Baran’ın
moderasyonunda Ötekisiz Psikoloji atölyeleri, Barış atölyeleri, bültenler,
sempozyumlar, kampın kendisi, LGBTİ kılavuzu ve çeviri çalışmaları, Soma
Katliamı sonrası psikososyal dayanışma perspektifinde yürütülen faaliyetler,
anadil çalıştayı ve tamamlanmış veya sürmekte olan diğer TODAP faaliyetlerinin
eleştirel psikoloji için sözünü ettiğimiz adresler ve ‘muğlak standartlarda’
hangi noktalara tekabül ettiğini tartmaya çalıştık. Bu tartışma ve kritikte
amaç, TODAP faaliyetlerinin arka planı ve doğurgularında eleştirel-psikolojik
tutum ve yaklaşımın ‘muhasebesini’ yapmak ve ileriye dönük yol haritası için
faaliyetleri bu gözle değerlendirmeye başlamaktı.
…etik tartışmalar; psikologluk mesleğinin icrası ve TODAP
Etiğin çatı-tema olduğu art arda iki oturumumuz oldu. Bu
oturumlarda çerçeve sunumların olduğu diğer oturumlara kıyasla tartışma ve
fikir teatisi daha da ön plandaydı.
Nasıl iyi psikolog olunur? Psikolog özne için ‘iyi’liği
sorunsallaştırdığımız ilk oturumun kolaylaştırıcısı Hojin Demirel’di.
Tartışma rotasını belirleyen çeşitli sorular bulunuyordu, dahası ise tartışmada
koyulandı diyebiliriz: İyi nedir? ‘İyi’den de önce, genelgeçer bir ‘psikolog’
tarifi mümkün mü? Psikolojiye yaklaşımlar ve ‘iyi’lik arasında bağ var mıdır?
‘Eleştirel’ veya ‘anaakım’ psikolog olma, iyi psikolog olmanın ölçütü müdür?
İçinde bulunduğumuz koşullar iyi psikolog olmayı nasıl etkiler? Politik olmak
iyi psikolog olmanın ölçütlerinden midir? Farklı politik angajmanlar ile
psikologluğun iyi biçimde icrası arasında ilişki var mıdır? Özgürlük, adalet
gibi kavramların iyi psikolog olmakla ilişkisi nedir?
İyi-doğru-güzel nitelemelerinin arka planı için tartışmalarda
vardığımız üç asgari müşterek oldu denebilir: Birincisi, psikologluk
mesleği icrasında iyi addedilecek olanın ‘ayrımcılık karşıtlığı’ ve insan
hakları-temelli yaklaşım olduğuydu. Yürüttüğümüz tartışmada açığa çıkan başat
konsensüs bu yaklaşımı benimsemiş olmaya dayandı, yani psikologluk mesleğinin
icrasında iyiliği belirleyen en temel şeyin hak-temelli yaklaşım olduğu
kanaatine vardık. İkincisi, etik/politik sorumluluk bilinci. Burada
iyiliği tarif etmede yaşanılabilir bir dünya için eylemek fikri demirlediğimiz
nokta oldu. Üçüncüsü ise, iyi ve kötülüğe ilişkin tasavvurları dondurup
durağanlaştırmaksızın bu etik soruyu koşullara ve bağlama göreli oluşuyla
sürekli bir düşünümsellikle anlamlandırmanın önemine dairdi.
Kolaylaştırıcılığını Aylin Ülkümen’in yaptığı bu bağlamdaki
ikinci oturumda ise, etik çerçevesinde TODAP’ın özgünlüğü ve sınırları temel
konuydu. ‘İyi psikolog olmak’ etik sorusuna ilişkin değerlendirmelerle
harmanlayarak meslek örgütü, STK ve demokratik kitle örgütü vasıflarıyla
TODAP’ı emek, toplumsal dayanışma ve eleştirel psikoloji eksenlerine göre
mercek altına aldık. TODAP’ça benimsenen etik ilkeler, dernek bünyesindeki etik
‘kurullar’ ve dernek-içi kültür ve teamüller irdelenen noktalar arasındaydı.
…diğer oturumlar
Üç konuya ilişkin ikişer oturumluk planlamanın olduğu kamp
programımızda, tanışma ve kapanış oturumları, Eleştirel Psikoloji Sempozyumu
değerlendirme ve hazırlık toplantısı, erişilebilir psikolojik destek için
kooperatif tasarısı üzerine oturumlar da gerçekleşti.
Son Notlar
Bu oturum ve tartışmaları dikey yapılaşmalar içinde değil, hayvan
dostlarımızla yeşile hayli doygun bir bağlamda gerçekleştirdik. Oturduğumuz
yerler kolçaklı sandalyeler veya konferans salonu koltukları değil, tahta-ahşap
banklar ve çimlerdi. Gün bitiminde evlerimize dönmedik, yine aynı mekânda
çadırlarımızda veya köyevinin mütevazı odalarındaydık... (Bu değerlendirmeye
‘merkeze’ olan uzaklığı ve daha genel konumunu da eklemek gerekiyor.) Bunları,
bağlamı estetize bir ruhla tarif etmek için değil, ortamın ve davranışlarımızın
kentli rutinden kopukluğunu vurgulamak için belirtiyorum. Ve, bu davranış
ortamının faaliyeti ne denli nitelikli kıldığına işaret etmek için. 2021’deki
dördüncü kamp faaliyetinde mekân arayışına girdiğimizde bağlamın buna olanak
tanıyan bir düzende olmasını göz önünde bulundurmalıyız!
Cuma öğleden sonrası, Cumartesi tam gün ve Pazar öğle sonrasına
dek olmak üzere gündüzler arka arkaya, uzun süreli ve yoğun oturumlarla
geçmesine karşın, iki akşam birlikte yemek yeme, sohbet etme ve sosyalleşme
fırsatıydı bizim için. Bu, özellikle, farklı şehirlerde yaşayan dernek
üyelerinin tanışmasına da bir vesileydi. Ve fakat yüksek volümlü eğlence
hâllerimiz (eh, çünkü 30 kişiye yakındı sayımız!) köy evini işleten kimselerce
kentli aşırılığımız ve sınır tanımazlığımız olarak görüldü. Bize kızdılar yani.
Naif bir uyarı demeli belki. Ama birbirimizi anladık. Ve, elbette bu asla
mekânı totaliter bir zemine sürükleyen, bir aradalığımızı kâbusa çeviren bir
gerilim değildi.
Başlıkta TODAP Kampı dedim, içerikte ise yer yer Eleştirel
Psikoloji Kampı veya sadece kamp. Evet, isim konusu flu. Eleştirel psikoloji,
TODAP’ın oluşumunda temel bir eksen olarak yer ettiği için kampı böyle
isimlendirmek bir tercih sebebiydi şimdiye dek, ancak özgün bir isim üretmek
anlamlı olabilir. Bu konuda mutabık kaldık hepimiz. Kampın süresinin uzaması
imkânı üzerine düşündük. Yanı sıra, sözgelimi tartışmalara yön verici
‘okumalar’ yapmak gibi, kamp oturumlarına özel hazırlık yapmaya ve kamp
tarihinden makul süreler öncesinde farklı şehirlerdeki dernek toplantılarımızda
bunlara yer açmaya karar verdik.
Benim penceremden genel manzara böyle.
[1] s. 71, İletişim Yayınları (25. basım), 2012.
[2] Gündüz
Hocayla 20 Kasım 2019 tarihinde, bir başka TODAP etkinliğinde tanıştığımızda
bunu daha iyi görebildim: Şerif Mardin, vaktiyle bir çeşit tüyo olarak
kendisine bir ekipçe kitap çıkarabilmenin en iyi yolunun makul bir süreliğine
birlikte (belki gözden uzak) bir mekâna çekilerek fikir teatisinde ve
paylaşımında bulunmak olduğunu söylemiş. Bu anekdotu paylaşması üzerinden çok geçmeden,
Gündüz Hocayla eski eşyalar arasında henüz yeni bulduğu bir mektupta gördüğü
‘adresin’ izini sürmek üzere Kadıköy sokaklarını bir süre adımladık. O, kişisel
tarihinden izleri yokluyor gibiydi. Konuyu dağıtıyorum. Birbirinden farklı
meseleler elbette bunlar. Ama ortak tema, mekân. Mekân mefhumu kimliğimiz,
belleğimiz ve edimlerimizde kurucu öğe gibi görünüyor.
[3] Sunumun dayandığı içeriğe dair Eser Sandıkçı’nın yazdığı iki okuma metni için bkz., http://bit.ly/calismaninveemeginruhsalligi - http://bit.ly/guvencesizzamanlar (Erişim Tarihi: 23 Kasım 2019).
[4] Sunumun dayandığı içeriğe dair Baran Gürsel’in yazdığı iki okuma metni için bkz., http://bit.ly/sinifinbilincdisi - http://bit.ly/sinifinruhsalligi (Erişim Tarihi: 23 Kasım 2019).
[3] Sunumun dayandığı içeriğe dair Eser Sandıkçı’nın yazdığı iki okuma metni için bkz., http://bit.ly/calismaninveemeginruhsalligi - http://bit.ly/guvencesizzamanlar (Erişim Tarihi: 23 Kasım 2019).
[4] Sunumun dayandığı içeriğe dair Baran Gürsel’in yazdığı iki okuma metni için bkz., http://bit.ly/sinifinbilincdisi - http://bit.ly/sinifinruhsalligi (Erişim Tarihi: 23 Kasım 2019).