Rızaya Dayalı Çokeşliliğe Dair Bir Araştırma Teori, Yöntem ve Yeni Yönelimler

Terry D. Conley, Jes L. Matsick, Amy C. Moors, Ali Ziegler[1]
Özet Çeviri: Baran Şengül



Romantik ilişkilerin incelendiği bir çok günlük konuşma ve hatta bilimsel araştırmada, birlikteliklerin varsayılagelen bir cinsel münhasırlık anlaşması üstünden kurgulandığını gözlemlemek çok zor değil. Bekar değilseniz, çoğu zaman bir ve yalnızca tek bir partneriniz vardır ve sadakatsizlik araştırmalarının bir nesnesi olmanız çok kolaydır. Çoğu araştırmada, bekar olmadığını belirten katılımcıya tek bir romantik partnere sahiplermiş gibi sorular yöneltilir. İlişki ölçeklerinin hemen hemen tamamının genel yapısı bile eş(ler)inizin tekil olmasıyla ilgilidir. Eğer tarafların mutabık olduğu bir çokeşlilik halindeyseniz, sorulan sorular sizi hiç hesaba katılmamış bir seçim yapmaya zorlar: hangi partnerim hakkında konuşmalıyım?

Tekeşliliğin yaygın bir pratik olması sebebiyle ikili romantik ilişkileri açıklamada temel çıkış noktası olarak kullanılması, bu tarza diğerlerine kıyasla aslında hiç de hak etmediği birtakım üstünlükler atfeder. Bu varsayım kendini kimi zaman örtük kimi zamansa belirgin bir şekilde önyargılar halinde ifade eder. Bu önyargılara mesleki farkındalığı olmayan kişiler arasında rastlamanın sıradan olması kadar araştırma ve teorik çalışmalar yapan profesyoneller arasında karşılaşmak da bir o kadar mümkün. Araştırmacıların sahip olabileceği bu önyargılar, cinsel münhasırlık anlaşması içermeyen ilişkilerin adil olmayan bir şekilde incelenmesine sebep olmaktadır. Bilimsel olma iddiasında bulunan fakat katılan tarafların rızası ve bilgisi dahilinde gerçekleştirilen tekeşli olmama durumlarını göz önüne almayan araştırmalar, objektif olmaktan çok uzaktır.

Tekeşliliğin kökenleri incelendiğinde karşımıza çıkan güçlü argümanlardan biri, heteroseksüel ilişkilerde “baba”nın kimliği hakkındaki endişeleri gidermek adına kadın cinselliğinin kontrolü üstünden kurgulanan bir ilişki modeli olduğudur (Örn. Betzig, 1995; Goody, 1976; Lukas & Clutton-Brock, 2013; Opie, Atkinson, Dunbar, & Shultz, 2013). Bu çerçevede, partnerlerin aynı anda birden fazla cinsel veya romantik ilişki kurmayı kabul ettiği Rızaya Dayalı Çokeşlilik (RDÇ) görünürlüğünü üreme etrafındaki “babalık” kaygılarının en aza indirgendiği erkek eşcinsel topluluklar arasında kazanmıştır. Ama bu pratiğin diğer yönelimlere sahip gruplara oranla bu topluluklarda gerçekten daha yaygın olduğu konusunda henüz bir fikir birliği yok. Bu tarz farklılıkları inceleyen araştırmaların sayıca yetersiz oluşu, yalnızca çokeşliliğin değil geleneksel tekeşliliğin dahi herhangi bir grupta daha sık görüldüğü noktasında sağlıklı bir genelleme yapılmasına imkân vermemektedir. Bu bağlamda, tekeşli ya da çokeşli ilişki kurulumlarından birinin önceden belirlenmiş bir şekilde seçilerek kullanımının herhangi bir yönelim grubunun romantik ilişkiler çerçevesindeki eğilimlerini açıklama noktasında kesin bir pratik fayda sağladığını söylemek mümkün değildir. Keza pratik faydanın nesnel bir şekilde sağlandığı farazi durumlarda dahi bir kurulumun önceden seçilerek kullanılması bir dayatma olmaktan öteye gitmeyecektir.

Romantik ilişkilerin incelenmesinde görülen tekeşlilik dayatmasının bayağılığı, bu alanda çalışan sosyal bilimcilerin içinde bulundukları toplumu yansıtan, çoğu zaman kasıtsız olduğunu düşünmek isteyeceğiniz birtakım önyargılardan muaf olmadıklarına işaret eder (Banaji & Greenwald, 2013). Araştırmacıların RDÇ’ye karşı takındığı inkârcı ya da olumsuz birçok tutum ve sahip oldukları önyargıların çoğu, halk arasındaki basmakalıp ifade ve tanıdık ayrımcı tutumlarla paralellik gösterir. Bu paralellikler inkâr noktasında tekeşli ilişkilerin neredeyse bir norm halini almasına karşı çıkan kayda değer bir uyum ve bağlanma teorisinin yokluğunda kendini ifade eder. İnkarcılığın ardından gelen olumsuz tutum ve basmakalıp yargıların saptanmasıysa aslında çok daha kolaydır. Örneğin, Erikson’un (1982) çizdiği psikososyal gelişim çerçevesi, erken yetişkinlik dönemine denk gelen yakınlığa karşı yalıtılmışlık (intimacy vs. isolation) aşamasında çift ortaklığına (pair-bonding) vurgu yapar. Yine aynı şekilde, bağlanma alanında araştırma yapan birçok bilim insanı, bireylerin bağlanma çeşitlerini çift ortaklığı üstünden inceler (Örn., Hazan, Campa, & Gur-Yaish, 2006: Hazan & Shaver, 1987). Cinsel münhasırlık, romantik ilişkilerde başarının kabul edilen bir göstergesidir; partnerlerin kendi aralarında yaptığı ilişki anlaşması sorgulanmaksızın üçüncü kişilerle kurulan ilişkiler çoğu zaman bir çırpıda sadakatsizlik hesaplarına katılır. Bir sadakat ölçeği, ikinci bir ilişkinin varlığının birincil ilişkideki adanmışlığın zayıflığına işaret ettiğini varsayabilir (Lund, 1985). 

Bu noktada daha doğru bir yaklaşım, katılımcılara öncelikle romantik bir ilişkiden ne anladıklarıyla ilgili daha temel sorular sormak olmalıdır. Bir çiftin birden çok kişiyle birlikte olup olmadığı sorusu, ahlaki yargılardan arındırıldığı ölçüde nesnel bir gerçekliği açıklama amacına hizmet eder. Ahlaki yargılardan arındırılmış bu soru, ilişki kalitesinin yalancı bir göstergesi olmaktan çok daha ötede çıkarımlar yapmaya ancak o zaman yarar. Bunun yerine karşımıza çıkan tabloysa hemen hemen tüm ilişki uyum ölçeklerinin tekil bir partnere atıfta bulunurken çoklu ortaklık düzenlemelerinin varlığını göz ardı ettiğidir. Tekeşliliğin idealleştirilmesi dolaylı ya da doğrudan olarak ilişki uyum ölçeklerine entegre edilmiş bir halde çokeşli bireylerin önüne sunulur. Bu yüzden RDÇ bir ilişki içinde bulunan bireylerin sorulara cevap vermesi zorlaşırken bu grubun bir bütün olarak marjinalleştirilmesi kaçınılmazdır.

RDÇ bireylerin yanı sıra, bu ilişki kurulumlarıyla ilgili araştırma yapan bilim insanları da önyargılı ifadelerin hedefi olmaktan kaçamamaktadır. Conley, Matsick ve arkadaşlarının, RDÇ ve tekeşlilik olmak üzere bu iki ilişki kurulumunu katılımcıların ilişki doyumu noktasında kıyasladıkları araştırma, RDÇ ile ilgili olumsuz basmakalıp yargıların yeniden üretilmediği birtakım bulgular üretmiş ve modern çokeşli ilişki kurulumları hakkında olumlu görüş bildiren saptamalarda bulunmuştur. Bu saptamalarla ilgili algıları inceleyen araştırmacılar çok da şaşırtıcı olmayan birtakım sonuçlarla karşılaşmışlardır. Araştırmanın sonuçlarına yönelik algıların incelendiği ikinci aşamada katılımcılar, RDÇ ve tekeşliliğe dair olumlu veri bildiren iki özdeş metin okumuşlardır. Bulguları hazırlayan iki ayrı araştırmacı grubu hakkında görüşleri sorgulanan katılımcılar, diğer gruba kıyasla RDÇ’yi olumlayan grubu önyargılı olma, bir RDÇ ilişki kurulumuna sahip olma, gündem oluşturma çabası içinde bulunma, politik motivasyonlara sahip olma, aktivizmde bulunma ve belirli bir yaşam tarzını teşvik etme noktalarında daha yanlı bulmuşlardır.

Algı ölçmenin ötesine geçtikleri araştırmada, Conley, Matsick ve arkadaşları, RDÇ ilişkilerin dinamiklerinin adil bir şekilde incelenebilmesi adına birtakım önerilerle çıkagelmişlerdir. Romantik ilişkileri açıklamada tekeşlilik üstünden kurgulanmış teorilere karşılık bir takım başka alternatifleri keşfeden araştırmacılar, sonuç olarak üç etkileyici kavramsal ve teorik çalışmanın bu bağlamda çıkış noktası olarak kullanılabileceğini savunuyor: 

Karşılıklı Bağımlılık (Interdependence) Teorisi: Bu teori (Kelley & Thibaut, 1978), romantik ilişkilere uygulandığında partnerlerin bir ilişkide kalmasının temel sebebinin, ilişkiden doğan etkileşimlerle ilgili yapılan fayda-zarar analizinde faydanın ağır basması olduğuna işaret eder. Bu çerçevede, fayda-zarar analizi doğası itibariyle bir bireyin birden çok partnere sahip olduğu karmaşık romantik ilişkilerin incelenebilmesine imkân tanır. 

Öz-genişleme (Self-expansion) Teorisi: Bu teoriyse (Aron & Aron, 1996), bir bireyin diğerleriyle kurduğu ilişkilerin benlik oluşumunda oynadığı rolü göz önünde bulundurarak çoklu partnerlerin varlığını, bilgi ve kaynaklara erişim noktasında incelemeye imkân tanır. Çok sayıda partnere sahip olmak, bireylere hem birden çok ilişkinin yönetilmesi tecrübesi aracılığıyla hem de ilişkilerde tarafların kendine özgü kişilikleri ve farklı ilgi alanları olması itibariyle benliklerini genişletme fırsatı verir. Farklı insanlara yakın olmak, benlik genişlemesine ivme kazandıracak çok çeşitli faaliyetlere ve deneyimlere erişime imkân tanır. 

Seçme Paradoksu (Paradox of Choice): Çok fazla seçeneğe sahip olmanın getirdiği kaygının genel olarak insan memnuniyetsizliğini arttırdığı konusundaki fikir birliği her geçen gün artmaktadır (Iyengar & Lepper, 2000; Schwartz, 2004; Simonson & Tversky, 1992; Tversky & Shafir, 1992). Seçme paradoksu, RDÇ ilişki kurulumlarını anlamada ilişkilerin niteliğine odaklanmak yerine birden çok partnere sahip olma özgürlüğünün getirebileceği birtakım dezavantajları incelemeye imkan tanır. Tekeşli bireyler ideal olarak tek bir partnere sahip olmakla sınırlı oldukları için daha az kaygı tecrübe edeceklerdir. Bunu yanında daha fazla partnere sahip olma özgürlüğünü elinde bulunduran RDÇ bireylerin seçme kaygısından kaynaklanan bir ilişki memnuniyetsizliğini tecrübe etmeleri daha olasıdır.

Bu alternatiflerin dışında farklı RDÇ ilişki kurumlarını da yeniden tanımlayan Conley, Matsick ve arkadaşları, bağlanma alanında hâkim ikili ortaklaşma söyleminden sıyrılan araşatırmacılara sınırları belli bir kavram haritası sunuyor:

Açık İlişki: Partnerim ve ben, ilişkimizin dışındaki insanlarla cinsel ilişkiye girmeye açığız. Birincil ilişkimizin dışında sahip olduğumuz diğer ilişkiler cinsellik temelinde şekillenir. Birbirinden bağımsız olan bu ilişkiler uzun süreli romantik ya da duygusal bir birlikteliği içermez. Birincil ilişkinin dışındaki partnerlerimizin hayatına yakından dahil olmayız ve onlar hakkında konuşmamayı tercih edebiliriz. Örneğin, partnerim birisiyle buluşmaya bensiz gidebilir; tarihini benimle tartışmayabilir. Ben de aynı şekilde partnerim olmadan başka bir buluşmaya devam edebilirim ve tarih tartışmayabilirim. İlişkimizi açık olarak adlandırırız. İlişkimizin tek eşli olmadığını kabul ederken tarafların rızasına dayanan bir tekeşli olmama halinde olduğumuzu biliriz.

Swingers: Partnerim ve ben bazen ilişkimizin dışındaki diğer insanlarla seks yapıyoruz; bu buluşmaları genelde partilerde veya diğer sosyal ortamlarda yapıyoruz. Bu karşılaşmaların çift olarak katılabileceğimiz eğlenceli bir faaliyet olduğunu düşünüyoruz. Birincil ilişkimizin dışında sahip olduğumuz ilişkilerin cinsel olması; uzun süreli, romantik veya duygusal bir birliktelik dahilinde olmaması amaçlanmaktadır. Kendimizi swingers olarak adlandırıyoruz. İlişkimizin tek eşli olmadığını kabul ederken tarafların rızasına dayanan bir tekeşli olmama halinde olduğumuzu biliriz.

Çokaşklılık (Polyamory): Partner(ler)im ve ben kendimizi birden fazla kişiyle yakın duygusal, romantik ve cinsel ilişkide olan insanlar olarak görüyoruz. Bütün partnerler ilişkilerimizin tek eşli olmadığını anlarlar, yani bütün ilişki ortakları tek eşli olmamayı kabul etmişlerdir. Sahip olduğumuz ilişkilerin yalnızca cinsel değil romantik/duygusal olmasının da önemli olduğunu düşünüyoruz. Poliamory veya çoklu sadakat (polyfidelity) ile meşgul olduğumuzu söyleyebiliriz. Takip eden cümledeki ilişki kurulumlarından her biri, farklı tarzlar elbette mümkün olsa da, bu ilişki tarzı ile tutarlı olacaktır: Adanmış bir çift birincil ilişkinin dışındaki bir veya daha fazla kişiyle sevgi dolu ilişkilere sahip olabilir; birden fazla ilişki ortağı birbirine eşit olarak bağlanabilir ve grubun diğer üyeleriyle cinsel veya romantik bir ilişki içinde olabilir ya da olmayabilir.

Araştırmacılar, sonuç olarak bağlanma ve ilişkileri anlamada tekeşlilikten vazgeçmenin psikologlara topluma yönelik çeşitli teorik soruları ele almada eşsiz bir fırsat sunduğunu iddia ediyorlar. Şimdiye kadar bu ilişkileri çevreleyen damgalamanın birçok sorunun keşfedilmesini engellediğinden yakınan araştırmacılar son kertede, RDÇ ilişki kurulumlarının işlevselliğine dair yeterli kanıtın bulunduğu ve bu ilişki modellerinin bağlanma ve yakınlık teorilerine dahil edilmesinin faydalı olacağı sonucuna varmaktadırlar. 

Kaynakça

Aron, E. N., & Aron, A. (1996). Love and expansion of the self: The state of the model. Personal Relationships, 3, 45–58.
Banaji, M. R., & Greenwald, A. G. (2013). Blindspot: Hidden biases of good people. New York, NY: Delacorte Press.
Erikson, E. H. (1982). Major stages in psychosocial development. New York, NY: W.W. Norton.
Goody, J. (1976). Production and reproduction: A comparative study of the domestic domain. Cambridge, England: Cambridge University Press.
Hazan, C., Campa, M., & Gur-Yaish, N. (2006). What is adult attachment? In M. Mikulincer & G. S. Goodman (Eds.), Dynamics of romantic love: Attachment, caregiving, and sex (pp. 47–70). New York, NY: Guilford Press.
Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52, 511–524.
Iyengar, S. S., & Lepper, M. R. (2000). When choice is demotivating: Can one desire too much of a good thing? Journal of Personality and Social Psychology, 79, 995–1006.
Kelley, H. H., & Thibaut, J. W. (1978). Interpersonal relations: A theory of interdependence. New York, NY: Wiley.
Lukas, D., & Clutton-Brock, T. H. (2013, August 2). The evolution of social monogamy in mammals. Science, 341, 526–530.
Lund, M. (1985). The development of investment and commitment scales for predicting continuity of personal relationships. Journal of Social and Personal Relationships, 2, 3–23.
Opie, C., Atkinson, Q. D., Dunbar, R. I., & Shultz, S. (2013). Male infanticide leads to social monogamy in primates. PNAS: Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 110, 13328–13332.
Schwartz, B. (2004). The paradox of choice: Why more is less. New York, NY: Harper Perennial.
Simonson, I., & Tversky, A. (1992). Choice in context: Tradeoff contrast and extremeness aversion. Journal of Marketing Research, 29, 281–295. 
Tversky, A., & Shafir, E. (1992). Choice under conflict: The dynamics of deferred decision. Psychological Science, 3, 358–361


[1] Makalenin orjinali: Conley, T. D., Matsick, J. L., Moors, A. C., & Ziegler, A. (2017). Investigation of consensually nonmonogamous relationships: Theories, methods, and new directions. Perspectives on Psychological Science, 12(2), 205-232.