Görüş I • Salgın Zamanlarında Dayanışmayı Örgütlemek:
Farklı Grup ve Kurumlar, Farklı Deneyimler •
Esin Koman
Röportajı Haz. Hatice Göz
Merhaba. Korona virüs
günleri devam ederken, sizlerin FISA olarak bu süreci nasıl karşıladığınızı
merak ediyoruz. İlk günlerden bu zamana nelerle karşılaştınız, nasıl
sorunlar/zorluklar oluştu? İlk tepkiler nelerdi?
Esin Koman: Bir
karşılamadan söz etek mümkün değil sanki.
Aniden geldiği için aslında çok kaygılı ve şaşkındık. Ve daha önceki
deneyimlerimize benzemeyen bir süreçle karşı karşıyaydık. Neler olacak, nasıl
olacak, ne yapmak gerek maalesef bunu yine süreç ilerlerken öğrendik ve
anlamaya çalıştık.
Salgının ilk günleri bizim için bir başka
sürecin başlangıcıydı aslında. Çocuk Hakları Merkezi olarak artık bir mekânımız
vardı. Yerimizi tutmuş, eşyalarımızı taşımız, planlar yapıp, hayallerle yeni
bir yola çıkmıştık. En büyük isteğimiz de bütün dostlarımız ve yoldaşlarımızla
hep beraber bir arada bir açılış yapıp, süreci beraber ilerletmekti. Ama salgın
öncelikle bunu imkânsız kıldı. Çocuk Hakları Merkezi de diğer sivil toplum
örgütleri gibi kapalı ve bekliyor. Hem sosyal hem fiziksel mesafe yaşanıyor.
Oysa kedilerimiz ve çiçeklerimiz de hazırdı.
Bunun dışında bir araya gelme ve
çalışmaları karantina altında bulunduğumuz yerden sürdürmek konusunda online
toplantılar ya da bir araya gelişleri planlamak zor olmadı. Daha önce kullandığımız
bir yöntem olduğu için hemen devreye sokabildik. Haberleşme ve bilgi alışverişi kolay oldu.
Ama açıkçası bir süre öylece durduk ve bekledik. Ne olup bitiyor anlamak
gerekiyordu. Dediğimiz gibi daha önce deneyimlemediğimiz bir süreçti. Planlı çalışmalarımızı
karantina altında online devam ettirmek için yeni düzenlemeler yaptık ve yeni
yöntemler geliştirdik.
Bunun yanı sıra aslında merkezin en
önemli işlerinden biri olan tüm süreçleri çocuk hakları bakışıyla izlemek ve
değerlendirmektir. Bu süreçte Biraz geç biraz da erken harekete geçtik ve hemen
salgın sürecine çocuk hakları bakışıyla bakıp değerlendirme yapmaya ve ihtiyaç
belirlemeye çalıştık.
Hızlıca yapılması gereken çocukların ve
ebeveynlerin bu süreçte doğru bilgilendirilmelerini sağlamaktı.
İşte bu noktada zorlandık. Çünkü bu
sürecin doğrusu neydi? Yayılan onca bilgiye karşın doğru bilgiye erişim
konusunda sıkıntı vardı. Bu bütün dünyanın yaşadığı bir sorundu. Doğru bilgiye
nerden ulaşacaktık, devletin verdiği bilgiler mi uzmanların söyledikleri mi?
Korona ÇOCUKLARI NASIL ETKİLİYORDU? Gerçekten çocuklara bulaşmıyor muydu?
Çocuklar ve yaşlılar görüşmeyecek miydi? Bu da neyin nesiydi?
Birtakım uluslararası kaynaklara ulaşıp
daha önceki deneyimlerim pratiklerine bakıp, yereldeki uzman örgütlerin
açıklamaları doğrultusunda bazı bilgilere ulaştık. Ve bunları Türkiye’ye uygun
revize edip çocuklara ve ebeveynlere bilgilendirme çalışması yapabildik.Çocuklara ve ebeveynlere yönelik görsel
ve yazılı metinler hazırladık. Çok dilli
video görselleri hazırlayıp çocukların yaşlarına uygun bilgilendirme yapmaya
çalıştık. Ve ebeveynlere destek – rehberlik etmeye çabaladık.
Bu süreç bir yandan
birçok dayanışma yolunu engellerken aynı zamanda yenilerini de açığa
çıkardı. Sizin deneyimleriniz neler? Hem çocuklarla hem de dayanışma
içinde olduğunuz ağlarla bu süreçte neler yapabildiniz; ya da zorlandığınız,
kaygılar taşıdınız? Yeni yöntemler keşfettiniz mi mesela, daha önce
denemediğiniz?
Esin Koman: Dayanışma
toplumsal ilişkilerde olmazsa olmaz bir deneyim. Ve aslında bizler son on-on
beş yıldır çeşitli dayanışma deneyimleri gördük, geliştirdik, içinde yer aldık
hatta dayanışmanın öznesi olduk. Çok da uzak bir kavram değil bizler için. Ama
toplumsal siyasetin bizleri sürüklediği son noktada dayanışmanın ne kadar zor
yapılabilir ve yaygınlaşabilir olduğunu bir kere daha görüyoruz, yaşıyoruz.
Bir döneme göre dayanışma bağları
zayıflamıştı ama yine de hemen kurulacak kadar hızlı olduğunu da gördük.
Alanımız çocuk hakları olduğu için hemen çocuklara ilgili dayanışma ağlarına
bakmaya çalıştık. Bu dayanışma ağları ne yapıyor ve nasıl yapıyor? Niyeti
anlamaya çalıştık. Çünkü dayanışmayı hak temelli bir bakışla örmek gerekiyor.
Yoksa bir yanı eksik kalıyor ve potansiyel gücünü ortaya çıkartmakta zorluklar
çıkıyor.
Bu yüzden bu deneyimlerin nasıl yapıldığı
önemli. Çocuk hakları alanında hemen aklıma gelen Van Depremi, OHAL süreçleri
ya da çatışma zamanlarında gerçekleşen dayanışma ağları geliyor… Tüm bu ağların
çocuklar üzerindeki olumlu etkisi çok açık.
Elbette salgın süreci yeni bir kriz, yeni
bir risk ve yeni bir tehlike olduğu için dayanışma ağlarını kurmak zaman almış
olabilir. Anlamak ve ihtiyacı ortaya çıkarmak zaman istedi diye düşünüyorum.
Temel bazı ihtiyaçlar elbette hızlıca karşılandı; ekonomik destekler, barınma,
yeme içme, uzaktan eğitim gibi. Ama yaşanan süreç insanları sadece bu
ihtiyaçlar üzerinden zayıflatmadı. En önemlisi yaşam hakkı ortadan kalktı, yani
insanlar yaşamlarını kaybetti ve bu da bir kaygı sebebi oldu haklı olarak. Ve
her şey yani dışardaki her şey hepimiz için, benim için, senin için, çocuk
için, kadın için, yaşlı için bir risk ve kaygı taşır oldu. Bu nedenle dayanışma
ağlarının kurulması ve işlemesi kolay olmadı gibi geliyor bana. Çocuk Hakları
Merkezi olarak yukarda da bahsettiğim gibi en çabuk yapabileceğimiz ve
dayanışma ile kolaylaşan bildiğimiz işi yaptık. Materyal ürettik. Çevirisinden
çizimine, seslendirmesinden, kurgusuna yaygınlaştırılmasına kadar tam bir
dayanışma çalışması oldu. Buradan bir kez daha katkı veren ve dayanışma isteğini
içinde barındıran dostlarımıza çok ama çok teşekkür ederiz. İyi ki varlar.
Birçok online ve canlı tv- radyo programlarına katıldık ve bilgilendirmeler
yaptık. Yazılar yazdık, basın açıklaması yaptık. Devlete sorumluklarını
hatırlattık. Aslında niyetimiz ve ihtiyaç olarak belirlediğimiz sürecin
izlemesi yapmak ve raporlamak. Yapılan bütün işlerin, verilen hizmetlerin
izlenmesini ve değerlendirmesini yapmak. Hem devletin hem STK’ların hem de
bireylerin. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor.
Ayrıca bu süreçte yeni ortaya çıkan
online eğitimleri, buluşmaları, destekleri ve dijital ortamlarda çocukların
durumuna ilişkin kafa yoruyor ve bunun çocuğu koruyacak nitelikte ve haklarını
ihlal etmeden gerçekleşmesi için neler yapılıyor, neler yapılmalı tartışmaya
çalışıyoruz. Birçok STK’nın yaptığı çalışmaları destekliyor ve
yaygınlaştırıyoruz.
Biliyoruz ki çocuk
hakları özellikle kriz dönemlerinde en geri planda tutulan konuların başında
geliyor. Bu süreçte sizin gözlemlediğiniz hak ihlalleri neler? Bunlarla
baş etmek üzere ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Materyal üretimi,
dijital çalışmalar vb.
Esin Koman: Aslında
bir sözümüz vardır bizim ve bunu her yerde çok rahat söyleriz “yaşamda gerçekleşen
hiçbir şeyden çocuklar muaf değildir. Tam tersi olan bitenden en çok çocuklar
etkilenir”. Dolayısıyla gerçekleşen kriz
durumlarında hak ihlallerine en çok çocuklar açık olur. Çünkü yetişkinlerin
kurguladığı bir dünyada, devletin ve bireylerin çarpık çocukluk algılarına,
onları dikkate almayan düzenlemelere maruz kalırlar. Bu nedenle olumsuz
etkilenmemeleri mümkün değildir. Ve bu etkilenme çoğunluk görünmez olur. Oysa
eğitimi hakkı ihlal edilen, çalışmak zorunda kalanlar, göç etmek zorunda
bırakılanlar hep çocuklardır. Sokakta akranlarıyla oynayamayan, kendini ifade
edebileceği araçları elinden alınan, yetişkinler tarafından sınırlandırılan hep
çocuklardır.
Salgın sürecinde de oyle oldu. Salgın hem
çocukların daha önce yaşadığı hak ihlallerini derinleşerek yeniden ortaya
çıkardı hem de bu sürece özgü yeni hak ihlalleri yarattı. Çünkü Türkiye’de
çocuğa özgü, bütüncül bir çocuk politikası yok, çocuk koruma sitemi yok.
Devletin ve toplumun çocuk algısı hak temelli değil. Çocuklar yetişkinlere bağımlı veya
yetişkinlerin malı gibi görülüyor. Böyle olunca da hak ihlalleri kaçınılmaz
oluyor. Eğitim hakkı, gelişim hakkı, kendini ifade edebilmesi, katılım hakkı,
sağlığa ulaşım, güvenli ortamda yaşama vb. bu süreçte pek çok hak ihlalinden
bahsedebiliriz.
Elbette unutmamak gerekiyor ki, bu süreci
yine biz yetişkinler olarak tanımlıyoruz. Ve doğal olarak çocuklar açısından
atladığımız ya da deneyimlemediğiniz birçok bilgi vardır. Hak sahibi bireyler
olarak çocuklar bu süreci nasıl tanımlıyor ve ne gibi zorluklarla karşılaşıyor
onlara sormak gereklidir.
Bu uzun korona günleri
ve sonrasında da elbette çocuklara dair çalışmalarınız sürecektir. Bu
noktada buraya dair dikkatleri arttırmak, sorunların temeline
inmek, çocuk haklarını haklarını gözeten bir toplumun inşasında nelere
odaklanmalıyız? Corona günlerinden bu konuya dair hangi dersleri
çıkarabiliriz? FISA olarak siz bunun üzerine tartışıyor musunuz?
Esin Koman: Evet,
bu konuyu da kendi aramızda konuşuyoruz. Örneğin kriz dönemlerine ilişkin
belgelerin ve bunların pratik uygulamaların, deneyimlerin biriktirilmesi çok
önemli. Ve her kriz döneminin kendine özgü koşulları oalabilir ama ortak
yanları da söz konusu. Biriktirilen deneyimlerle, ortaklıklar üzerinden yeni
süreçlerle ilgili hazırlıklar yapılabilir.
Tabii böylesi bir biriktirme için izleme
çalışmaları çok önemli. İzlemeyi de çocukların katılımlarını sağlayacak şekilde
yapmak gerek. Bir başka konu da hak temelli çocuk koruma politikalarının
işlemesini sağlamak. Kurumların, sivil toplum örgütlerinin buna ilişkin
stratejiler geliştirmesi, modeller oluşturması ve devletten bunu talep etmesi,
bu talebi de örgütlemesi gerekiyor.
Bu süreçte eğitim online olarak devam
etti. Bu aslında çok deneyimlemediğimiz bir şey değildi. Devlet bunu uygulamaya
başladığında kafamızda bir sürü sorular oluştu.
Süreç içinde birtakım revizeler yapıldı ama yeterli olmadı. Online
sistem eğitimde var olan eşitsizlikleri derinleştirdi. Yeterince düşünülmemiş
pek çok konu vardı. Bu sistem içinde çocuğun konumu nasıl olacak, çocuğun
yanındaki yetişkinin durumu ne olacak? Her bir çocuk sisteme erişebilecek mi?
Üzerinde kafa yorduğumuz ve bu konuda
yazılıp çizilen herşeye bakmaya çalıştığımız bir başka konu da çocukların
dijital ortamları kullanım süreçleri. Eve kapanan çocuklar digital ortamlara
sıkışmış durumda. Peki, bu ortamlar çocuklar için yeteri kadar güvenli mi?
Örneğin bu yıl 23 Nisan kutlamalarında çocuklar bu kez digital ortamlar üzerinden
yetişkinler tarafından kutlamaların nesneleri hâline getirildiler. Videolar
çekildi, fotoğraflar paylaşıldı… Oysa biliyoruz ki bu tür ortamlarda çocukların
görüntülerinin bu kadar rahat paylaşılması onları istismara ve incitmeye açık
ediyor.
Yapılması gereken şeylerden biri izleme
çalışması. Bu süreçte çocuk hak
ihlallerini izlemek ve raporlaştırmak gerekiyor. Salgın sürecinde neyi nasıl
izleyeceğiz? Nerelere bakmak gerekiyor? Çocuklar ev içinde, sokaklarda, hastanelerde
ya da çalışırken neler yaşıyor? Salgında dair alınan önlemler ve
gerçekleştirilen düzenlemler çocukların gelişimsel özelliklerine uygun mu?
Onların ihtiyaçlarını karşılıyor mu? Tüm bunlara bakmak, düşünmek ve gerekiyorsa
çocuk odaklı, çocuğun yüksek yararı gözetilerek yeniden planlanmalar yapmak
gerekiyor.
Bir başka süreç de var ki bence bunu çok
önemsemek durumundayız. Salgın süreci çocukların temel güven duygusunu
zedeledi. Güvenli ortamlar, güvenli okullar, güvenli sokaklar, kişiler algısı
değişti… Tüm bunların çocuklar üzerindeki etkisi nedir? Ebeveynlerin
etkilenmeleri çocuklara nasıl yansıdı? Örneğin kaygı düzeyi çok yüksek olan
ebeveynler bu süreci çocuklarıyla nasıl yaşayacaklarını, nasıl yöneteceklerini
bilemediler. Çocukların da yaşam pratikleri değişti. Pek çok şey yarıda kaldı.
Ve sanırım gerçekten pek çok şey eskisi gibi olmayacak. Bir de salgın
sonrasında büyük bir ekonomik kriz öngörülüyor. Bu süreçlerde çocukları nasıl
koruyacağız ve neler yapmamız gerek, bunlara çocuk hakları hareketinin kafa
yorması, stratejiler geliştirmesi lazım.
Kısaca sadece salgın süreci değil salgın
sonrası süreçte hâlihazırdaki sistemin getirdiği olumsuzluklar, çocukları daha
fazla zorlayabilir. Hak ihlalleri artabilir. Bunları öngörmeye çalışmak,
hazırlıklı olmak, yükümlülük sahiplerine yani devlete bunları hatırlatmak ve
gerekirse uygun zeminlerde iş birlikleri geliştirmek önemli gerekiyor. Ayrıca
sivil toplum olarak birarada düşünmek, üretmek ve savunuculuk yapmak hepimizin
gücünü doğru kullanmak için en etkili yöntem… Bundan hiç kaçınmamak lazım…
Teşekkür ederiz... Sevgilerle.