Görüş XV • Salgın Zamanlarına Psikoloji İçinden ve Ötesinden Bakmak: Farklı İsimler, Farklı Perspektifler •
Görüş XV • Salgın Zamanlarına
Psikoloji İçinden ve Ötesinden Bakmak:
Farklı İsimler, Farklı Perspektifler •
Psikoloji İçinden ve Ötesinden Bakmak:
Farklı İsimler, Farklı Perspektifler •
Ian Parker
Çev. Baran Şengül
“(…)
bu durum bir kez daha kapitalist sistemin
küresel olduğunu ve buna karşı işçi sınıfı tepkisinin de küresel bir boyutu olması gerektiğini kanıtlıyor. Refah için ekolojik bir katkı sağlamaya giden yol
buradan geçer.”
küresel olduğunu ve buna karşı işçi sınıfı tepkisinin de küresel bir boyutu olması gerektiğini kanıtlıyor. Refah için ekolojik bir katkı sağlamaya giden yol
buradan geçer.”
Soru
1: Salgın sürecinin bireyler ve toplumlar üzerindeki mevcut ve olası etkilerini
kendi perspektifinizden nasıl yorumlarsınız? Bu sürece ilişkin eleştirel bir
yorumlama sizce neleri gözden kaçırmamalıdır? & Soru 2: Psikolojiyle ilgili
alanlarda olan bizler, bu sürecin içinden geçerken, bireylerin ve toplumların
esenliğine katkı sağlamak için neler yapabiliriz? Bu süreç ve yapacaklarımız bu
mesleki bilgi ve faaliyetlerimizi nasıl etkiler?
Bunlar önemli sorular ve bunları tek bir
cevapta ele almaya çalışacağım. Covid-19 salgınının küresel çapta hızla
yayılması, mevcut dünya durumunun birbiriyle ilişkili iki yönüne dikkat
çekmektedir. Birincisi, kapitalizm altında yaşamasaydık eğer, salgının ortaya
çıktığı ilk yerdeki virüs yoğunlaşmasının ve sonrasında çok hızlı bir şekilde
yayılmasının mümkün olmayacağı gerçeğidir. Kapitalizmin ilk günlerinden
itibaren, Marx’ın Kapital’de belirttiği gibi, işçi emeğinden artı değer
biriktiren sömürünün ancak ulusal sınırları aşarak kendini gerçekleştirmesi
durumu söz konusu. Marx, kapitalizmin uluslararası niteliğini, sadece
küreselleşen bir süreç olarak mümkün olduğunu ve dünya halklarını daha yakından
bir araya getirdiğini açıkça belirtmektedir. Üstelik, erken biçimleriyle
kapitalizm, sömürgecilik ve dolayısıyla sömürge halkların ve göçmen işçilerin
aşırı sömürülmesiyle de yakından bağlantılıdır. En az birincisi kadar önemli
olan ikinci yön bize sınıf analizine dayanmayan bir ekoloji anlayışının
günümüzü anlamada eksik kalacağını ve çağdaş Marksizmin de ekolojik ve
ekososyalist olması gerektiğini hatırlatır. Virüs, yerel ekolojinin
sanayileşmenin getirdiği hızın yanında, hayvan popülasyonlarının konsantre bir
şekilde tutulmasıyla da ortaya çıkan yoğun sömürünün hâkim olduğu bir bağlamda
ortaya çıkmıştır. Kapitalizm ve kâr arayışının yarattığı ekolojik bozulma
Covid-19’un ortaya çıkışı ve yayılması için gerekli koşulları hazırlamıştır.
Öte yandan, Avrupa’da alınan önlemler; “sosyal
mesafelenme”, “kendini izole etme” ve “sokağa çıkma kısıtlamaları” gibi
önlemler insanların hanelerinde “tecrit” edilmesi üstüne yoğunlaşmıştır. Bu
önlemler bazı sebeplerle her ne kadar kaçınılmaz görünse de aldıkları form
itibarıyla temel insan özgürlüklerinin askıya alınmasını ve devlet yapılarının
hesap verebilirliğinin askıya alınmasını içeriyor. Örneğin, Birleşik Krallık’ta
bakım yasası askıya alınmıştır ve polis artık insanları kilitleme hakkına
sahiptir. “Akıl hastası” olarak kabul edilen kişilerin tutuklanması için
önceden iki doktorun imzası gerekirken bu artık bir gereklilik olmaktan
çıkmıştır. Covid-19 salgınının neden olduğu kaygının psikolojik etkileri bu
gibi devlet tutumları yüzünden artmaktadır. Birleşik Krallık’ta sivil
özgürlükerimize yönelen bu saldırı Almanya’nın virüsle mücadele etme yöntemiyle
kıyaslandığında ciddi bir tezat teşkil etmektedir. Almanya, sivil özgürlüklerin
topyekûn kısıtlanması yerine kapsamlı bir test politikası izlemektedir. Böylece
virüslü kişilerin izlenebilmesi ve bu kişilerin başkalarıyla olan
temaslarınının izlenmesi ve kontrol edilmesi amaçlanmaktadır.
Burada, Michel Foucault’nun veba
döneminde Avrupa’da kapitalizmin doğuşu ve nüfusun sermaye birikimiyle
yoğunlaşması/ayrışması arasındaki bağlantıya ilişkin analizini hatırlamakta
fayda var. Her ne kadar psikoloji içindeki Foucaultcu söylem analistleri,
Foucault anlatısının kapitalizmin Marksist bir okumasıyla yola çıktığını ve
temel materyalist bir tarih anlayışı gerektirdiğini kolayca unutmuş ya da
gözden kaçırmış olsalar da, Foucault kapitalizmin Marksist bir analizini
kullanırken tamamlayıcı ilaveler yapar.
Bu acil durum karşısında insan hakları ve
özgürlüklerin askıya alınması ve bu durumu protesto etme hakkının dahi
insanların elinden alınması Çin’ndeki gelişmelerin haberleriyle müjdelenir.
Burjuva basını ve anaakım medya bize bir yandan kapsamlı test politikası yerine
tecriti överken bir yandan da Çinlilerin sahip olduğu kirli ve medeni olmayan
yaşam ve yiyecek hazırlama alışkanlıklarının Covid-19 salgınına sebep olduğu
hakkında ırkçı bir önermede bulunur. Başka bir yandansa Çin devletinin polislik
faaliyetlerini över. Bu durum, Çin devletinin idealleştirilmesini ve Çin
halkının değersizleştirilmesini aynı anda içerir. Burada Çin değerlerine
yapılan atıflar birtakım tepkileri de beraberinde getirir. Çin veya Rusya’daki
eski otoriter dönemler için sahip oldukları nostajiyle enfekte olmuş
Maoist/Stalinist solcular da Çin devletinin polislik faaliyetlerini över.
Burjuva basınındaki ideolojik temsiller solun bazı kesimlerinde de saçma hikâyelerle
yansıtılır. Bunun bir örneği salgının ilk günlerinde Rusya’da Covid-19
ölümlerinin görülmemesinin Putin rejiminin salgınla mücadelede daha verimli
olduğuna yorulmasında görülür. Bizim için Stalinist olmayan solda, bu durum bir
kez daha kapitalist sistemin küresel olduğunu ve buna karşı işçi sınıfı
tepkisinin de küresel bir boyutu olması gerektiğini kanıtlıyor. Refah için
ekolojik bir katkı sağlamaya giden yol buradan geçer.