Psikoterapi Odası. Kırılganlık ve Güç Arasında Psikoterapistin Etik Sorumluluğu

Olga S. Hünler* & Yudit Namer**

*PhD. Misafir Araştırmacı, Berlin Freie Üniversitesi

**PhD. Sağlık Bilimleri Fakültesi, Bielefeld Üniversitesi


Özet

Psikoterapist-danışan ilişkisi, farklı kuramsal yaklaşımlarla şekillenen, bireysel ve kişilerarası dinamikler üzerine inşa edilen karmaşık bir ilişkidir. Bu ilişki, danışan rolündeki kişinin afektif kırılganlığının ve yaralanabilirliğinin davet edildiği bir ilişkidir. Bu nedenle terapi ilişkisi içerisinde terapistin gücünü kötüye kullandığı her edim terapi odasının dışındaki kötüye kullanımlardan daha şiddetlidir. Mesleki örgütlerin belirledikleri etik ilke ve kurallar, bu asimetrik ilişkide mağduriyet yaşaması mümkün olan danışan için koruyucudur ve danışanın zarar görmesini, istismar edilmesini ya da danışandan haksız kazanç elde edilmesini engellemeyi hedefler. Ancak etik ilke ve kuralların varlığı etik ihlallerin yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Psikoterapistin danışanını cinsel tacizi büyük bir sorun olsa da psikoterapi ilişkisinin niteliğinden dolayı rapor etme yükünü danışana yüklenmesi sorunun boyutunu anlamayı güçleştirmektedir. Taciz yasal düzleme taşındığında da psikoterapistin danışana cinsel saldırısı diğer cinsel saldırı vakalarına benzer bir perspektifle ele alınır. Psikoterapi disiplini, kırılganlık ve güç dinamiklerinin yol açtığı zarar verebilirlikle henüz tam olarak yüzleşmemiştir. Bu yüzleşmenin gerçekleşmesi için konuşulmayanı konuşmak, psikoterapiden hayatta kalanların örgütlülüğüne destek olmak ve meslek örgütlerini “aile” kurumları olmaktan çıkarmak gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Psikoterapi, kırılganlık, güç, etik, cinsel taciz


Abstract

The psychotherapist-client relationship is a complex relationship shaped by various theoretical approaches and built on individual and interpersonal dynamics. The person in the role of the client is invited to be fragile and vulnerable in this relationship. Therefore, any act in which the therapist abuses their power is more violent than abuses of power outside of the therapeutic relationship. Professional organizations aim to protect the client from harm and prevent the client being maltreated, abused or taken advantage of, by setting ethical principles and rules. The existence of such principles and rules, however, does not mean that ethical violations do not take place. Psychotherapists’ sexual harassment of clients is a significant problem obscured by encumbering the client with the burden to report due to the nature of the therapeutic relationship. In the legal realm, psychotherapist’s sexual attack is treated similarly to other sexual attack cases. Psychotherapy, as a discipline, is yet to recognize the capacity to harm generated by the fragility and power dynamics. In order for this recognition to occur,  the unspoken has to be spoken, the organization efforts of survivors of psychotherapy should be supported, and professional organizations must cease to be ‘family organizations’.  

Keywords: Psychotherapy, fragility, power, ethics, sexual harassment




Giriş

Terapist-danışan ilişkisi belirli (bir) teorik yönelim(ler) ile şekillenen ve yapılandırılmış bir ilişkidir. Şüphesiz bu ilişki sadece teknik müdahaleler aracılığıyla kurulmaz, duygusal deneyimler, kişilik dinamikleri, aktarım ve karşı-aktarım süreçleri terapi ilişkisini karmaşık bir hale getirir (Akdoğan & Ceyhan, 2011). İki öznenin ilişkisellik içine girdiği her durum kendi güç dinamiklerini yaratır ve güç ilişkisi barındırmayan bir insan ilişkisi mümkün değildir. Yakın ilişkilerde birçok zaman bu dinamikler sabit olmadığı için her karşılaşma ile güç ilişkisi de tekrar kurulup bozulacaktır. İlişkinin içeriğine, bağlamına, süresine, ilişki içindeki öznelerin yerlerini akılda tutarak verili/kurulu güç ilişkilerine tekrar tekrar dönüp bakmak gerekir. Bazı durumlarda ve en çok da ilişkilerin asimetrik olduğu durumlarda bu dönüp bakma çok daha mühim hale gelir. Hoca-öğrenci, terapist-danışan, süpervizör-süpervizyon alan ilişkileri asimetrik ilişkilerdir. Güç ilişkisinin yönü ve güce sahip olanın kim olduğunun açık olduğu, ama bir taraftan da bu ilişkilerin güvenli alanlar olması gerektiği için bu ilişkileri düzenleyen kurallar ya en başından meslek inisiyatifleri tarafından belirlenir ya da karşılıklı sözleşmelerle belirlenmesi gerekir.

Terapi odası danışan rolündeki kişinin afektif anlamda en kırılgan ve yaralanabilir olduğu, dahası böyle olmasında veya böyle hissetmesinde bir sorun olmadığı mesajının verildiği, kırılganlığın davet edildiği bir yerdir. Terapistin teorik yöneliminden bağımsız olarak psikoterapi süreci bu kırılganlık üzerine –onu çalışmak üzere– inşa edilmiş bir ilişkisellik içerir. Bu nedenle terapi ilişkisi içerisinde terapistin gücünü kötüye kullandığı her edim, terapi odasının dışındaki kötüye kullanımlardan daha fazla şiddet içerebilir. 

Sarah Ahmed’in akademideki cinsel tacizleri görünür kılmaya, cinsel istismara maruz kalan öğrencilere destek olmaya çalışırken çarptığı umursamazlık ve sessizlik duvarları (Ahmed, 2016) psikoterapi odasında gerçekleşen tacizler için de hem alanın profesyonelleri hem de bir gün psikoterapi hizmeti alabilecek ya da hâlihazırda almak üzere olan sıradan insanlar cephesinde de yükselmektedir. 

Kadınlar 20. yüzyılın ortasından itibaren psikoloji alanında akademik hayata katılmalarıyla birlikte çalışma arkadaşları ve üstleri tarafından düzenli olarak cinsel cinsel tacize uğramışlardır (Young ve Hegarty, 2020). Bu deneyimler ve sözlü tarih tanıklıkları Psychology’s Feminist Voices (www.feministvoices.com) adresinde uzun süredir toplanmakta. Sosyal psikoloji alanındaki cinsel taciz ve istismarlar üzerine yazdıkları makalede Young ve Hegarty (2019) psikologların 1970’lerden bu yana cinsel taciz ve istismarların sıklığını araştırdıklarını, bunları engellemek için profesyonel yönergeler hazırladıklarını, mahkemelerde de uzman olarak görev yapmaya başladıklarını özetlemektedirler. İşyerlerindeki cinsel tacize olanak sağlayan erkek egemen kültürün davranış normunun bu davranışların, erkekler öyle gördüğü için ʽmakul’ kabul edildiğini vurgulamaktadırlar. Psikolojinin bilim ve uygulama alanlarında da olduğu gibi hiyerarşik ilişkiler içerisinde erkek egemen kültür davranış normunun da belirleyicisidir. 

Taylor’a (1994) göre psikoterapi içerisinde kişilerarası deneyimler sosyal, çevresel ve kültürel bağlamdan hem etkilenirler hem de onu etkilerler. Her bir unsur ilişki içerisindeki roller, kurallar, ritüeller ile çerçevelenir; her bir unsur kendilik ve sosyal bağlam ile diyalektik bir ilişki içindedir. Güç ve toplumsal cinsiyet bu karşılaşmanın her bir aşamasında esas bileşendir ve danışan ile terapist arasındaki temasın –şu anki, geçmiş, beklenen– her noktasında özel/belirli bir anlamı vardır.

Foucault psikoterapide tarihsel, epistemolojik, politik ve etik alanları ayırırken amacı sadece etik alanla değil daha ziyade psikiyatrinin bir bilim alanı olarak ortaya çıkışı, kısıtlılıkları ve nesnesini nasıl tanımladığının politik yapıyı nasıl etkilediğiyle ilgileniyordu (Hook, 2003). Foucault’nun bahsettiği biyoiktidar bilgi ve norma dayanır, “hukuki-söylemsel” (juridico-discursive) geleneksel iktidar modeli özneyi şiddetle –yasa, yasaklama ve itaat– denetlerken “yönetimsellik” (govermentality) tahakküm ve hegemonya ilişkilerini bedensel şiddeti dışlayarak onun yerine kontrol ve denetleme ile kurar. İktidar ilişkisi sadece tahakkümcü devlet tarafından birey üzerinde kurulmaz; “[i]ki cins arasında, yetişkinlerle çocuklar arasında, ailede, işyerlerinde, hastalarla sağlıklılar arasında, normallerle anormaller arasında” (Foucault, 2007, s. 248) yani kişilerarası ilişkilerde söylem aracılığıyla inşa edilir.

Özgür bir özne –eyleyebilir, eylemeye gücü olan, farklı tepkiler verme yeterliliği olan, tepkilerini gerçekleştirebileceği alana sahip bir özne– olarak danışan, terapistle hukuki-söylemsel bir tahakküm ilişkisi değil karşılıklılık içeren bir güç ilişkisi içindedir. Terapist danışana seans içerisinde –bir anlamda– direniş alanı (ve imkânı) da yaratır ve bu anlamda danışan ve terapistin ilişkisi dinamik ve çift yönlüdür. Foucault’ya göre dispositifler kurumlar, yasalar, idari düzenlemeler, mimari biçimler, ya da etik, siyasi önermelerden, bilimsel bulgular aracılığıyla ‘Sosyal Beden’i denetleyen kurumsal, fiziksel ve idari mekanizmalara ve bilgi yapılarına (Keskin, 2000) karşılık gelmektedir. Böyle düşünüldüğünde danışan ve terapist ilişkisini –ve bu ilişkideki mikro iktidar ve güç örüntülerini– düzenleyen etik kuralların da dispositif olduğunu söylemek mümkündür.

Birçok psikoterapi yaklaşımında güç ayrılıkları terapinin tanımlayıcı özelliği gibi görülür. Bu, terapistin yardım veren ve eğitim/beceri/yetkinlik sahibi olan olarak güç pozisyonunun danışanın yardım alan pozisyonundan otomatik olarak ayrışmasının ötesinde, terapinin ve terapi ilişkisinin sınırlarını ve alanını çizme sorumluluğu nedeniyle oluşan bir güç pozisyonudur. Birincisi danışanın güç/güçsüzlük hissini onu karar verme/karar alma süreçlerine dâhil ederek ya da etmeyerek manipüle edebileceği bir pozisyonken; ikincisi Mitchell’ın (1974) “gücün değişim üretme kapasitesi olduğu” tanımıyla değişimin üretileceği alanın –bir çalışabilirlik alanının– sınırlarını çizme erkidir. Bu nedenle alanın sınırları, profesyonel kimliğin inşası ve kısıtlılıkları, sadece kişisel ve profesyonel rollerin farklarına değil aynı zamanda uzman olan ve olmayanın karşılaşmalarının yapısal farklarına da işaret eder (Sarkar, 2004).  

Bir psikoterapi seansını çok yakın bir arkadaşla dertleşmekten ayıran sadece anlatılanların içeriği, duygusal yoğunluğu ya da terapi tekniklerinin kullanılması değildir. Psikoterapötik ilişki sınırlar ile belirlenir ve bu sınırlar başka hiçbir ilişkide bu kadar net, açık ve sadece varlıklarıyla iyileştirici değildir. Hook (2003) psikoterapötik ilişkinin öznel doğasının terapinin etkinliğinde birincil öneme sahip olduğunu söyler. Bu ilişkinin, yapısı gereği (bazı şekillerde sembolik olmasına rağmen) tüm terapötik olmayan ilişkilerden mesleki sınırları, ele alınan malzemenin afektif yoğunluğu ve burada sergilenen güven ve güvenin özel doğası ile farklı olduğu düşünülür. Psikoterapi, nesnel tarafsızlık iddiasında olması, yargılayıcı ya da kuralcı müdahale türlerinden kaçınılması ve sosyal bilimsel bilgi formlarına bağlı olması nedeniyle seküler bir pratiktir (Hook, 2003).


Etik Yönergeler, El Kitapları, Standartlar Ne Anlatır?

Etik kurallarla düzenlenmiş terapi ilişkisi, şüphesiz bu asimetrik ilişkide mağduriyet yaşaması mümkün olan danışan için koruyucudur. Danışanın anonimliğinin, özel hayatının ve kişisel bilgilerinin korunacağını taahhüt eder; danışanın herhangi bir özelliği nedeniyle daha iyi ya da daha kötü bir hizmet almasını engeller; danışanın zarar görmemesini, istismar edilmemesini ya da danışandan haksız kazanç elde edilmemesini sağlar. Ama daha da önemlisi etik ilkeler psikoterapötik ilişkinin ulaşılmak istenen hedefleri oldukları için psikologları da “psikolojinin en yüksek ideallerine” yönlendirirler (APA Ethical Principles of Psychologists and Code of Conduct).

Hasta-doktor (ya da danışan-terapist) arasındaki ilişkileri düzenlemek yeni bir fikir değil şüphesiz. Hipokrat Yemininde hekimin sadece hastasıyla değil, hastanın evindeki özgür olan ya da olmayan hiçbir kişiyle cinsel ilişkiye giremeyeceği söylenmiştir. Anaakım psikoloji ve psikiyatri (bazı ülkelerde psikoterapi) örgütleri psikoterapi sürecindeki ilişkileri düzenlemeye yönelik farklı etik yönergeler yayınlamışlardır. Bu yönergeler, yaklaşımların kendi öznel bakış açılarını ortaya koymakla beraber, çizdikleri etik çerçeve açısından büyük farklılıklar göstermezler. Birçok ‘Etik Standart’ uzmanların değişen rollerine uygulanabilmesi amacıyla ayrıntılara girmeden yazılmıştır (APA Ethical Principles of Psychologists and Code of Conduct). Birçok el kitabı ya da Etik Standart detaylandırılmadığı için, bu metinlerde yer almayan bir davranış otomatik olarak etik ya da etik değildir denemez. Psikoloji alanında da psikiyatri alanında da bu etik düzenlemelerin neredeyse tamamı psikoterapistin sınırlarını düzenlemektedir. Örneğin, Amerikan Psikiyatri Derneği psikiyatristlerin düzenli olarak kendi uzmanlık alanının dışında müdahalelerde bulunmanın etik dışı olduğunu söylerken, Amerikan Psikologlar Derneği (APA) psikologların kendi yeterliklerini koruma ve geliştirmenin bir etik sorumluluk olduğunu belirtir. Bu iki örnekte de psikoterapistin yeterlilikleri ile ilgili profesyonel sınırı vurgulanmaktadır. Terapistin insani ilişkilerinin sınırlarından bahsederken APA çıkar çatışmalarından ayrımcılığa, çoklu rollerden adil olmayan davranışlara kadar birçok sınır aşımının altını çizer. Türk Psikologlar Derneği (TPD) Etik Yönetmeliği de Kuzey Amerika ve Avrupa’daki meslek örgütlerinin yönetmeliklerinden farklı değildir. Psikologların yetki ve sorumluluklarını anlatan bu yönerge, zarar vermeme ilkesini temel almaktadır. Psikologların mesleki ve insanı ilişkilerinin sınırları TPD yönergesinde de anlatılmıştır, fakat detaylı açıklamalara başvurulmamış bu yönerge benzerlerinden daha kısadır. Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) ise tüzüğü içerisinde Kadın Etik Kurulu ve LGBTİ Etik Kurulu’nun görev ve yetkilerini belirlemiş, ancak tüzükte ifade edilen Etik Yönetmeliğini kamuya açık (örn. web sitesinden ulaşılabilecek) bir biçimde meslektaşların ve hizmet alanların paylaşımına sunmamıştır. Tüzükte belirtilen görev ve yetkiler ise TODAP’ın “psikoloji alanı ile ilgili kişi ve kurumların, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik baskı, istismar ve şiddet formlarını, ... kamusal veya özel alanda ortaya çıkan toplumsal cinsiyet temelli etik ihlaller[de]” ve LGBTİ’lerin “ayrımcılık, homofobik/bifobik ve/veya transfobik tutum ve davranışlarla karşılaşma gibi durumlarında” etik değerlendirme süreçlerini devreye soktuğunu göstermektedir. Türkiye’de çalışan psikanalistler için bir meslek örgütü niteliği taşıyan İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği (PSİKE) ise güç ilişkilerinden açıkça Etik Yönetmeliğinin Etik İlkeler kısmında söz eder ve aşağıdaki ilkelerle gücün kötüye kullanımını engellemeye çalışır:

a) Psikanalist, analiz sırasında veya analiz bittikten sonra analist ve analizan arasında olabilecek güç dengesizliğini dikkate almalı ve hastasının veya eski hastasının bağımsızlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratacak şekilde davranmamalıdır.

b) Psikanaliz isteğe bağlıdır ve hasta herhangi bir zaman tedaviye devam etmemeyi seçebilir veya başka bir tedavi veya öneri arayışına girebilir.

c) Analizin veya başka bir tedavinin sonlandırılması genellikle karşılıklı anlaşma ile olur. Eğer psikanalist tedaviye devam etmeme kararı vermek zorunda kalırsa, hastanın tedavi ihtiyacını dikkate alır ve mümkün olabilecek alternatif tedavi kaynaklarına ilişkin bilgilendirmeyi yapar.

d) Psikanalist herhangi bir mesleki veya kurumsal konumunu hastalara, kendisinden süpervizyon alanlara ve meslektaşlarına baskı yapmak için kullanmamalıdır. Baskı kurmak amacıyla gizli bilgilerin kullanımı ve ifşa edilmesi de buna dahildir.

e) Psikanalist veya aday kendisinin tedavi etmekte olduğu hastaya veya süpervizyon alan adaya herhangi bir yakınlaşma teklifinde bulunamaz ve onunla cinsel ilişki kuramaz.

f) Psikanalist ya da aday herhangi bir psikanalitik uygulama esnasında (psikanalizin çeşitli klinik uygulamaları, psikanaliz eğitimi, süpervizyon, vb) herhangi bir sahtekarlık, kandırma veya zorlayıcı bir tutum içinde bulunamaz.

g) Psikanalist bulunduğu yetkili komisyon/kurul/jüri içinde, analizanlar, diğer psikanalistler veya adaylar hakkında alınacak kararlar ve değerlendirmeler sırasında gücünü, konumunu, bilgisini istismar edici bir biçimde kullanmamalıdır.

Bu örnekte de olduğu gibi, tüm bu el kitapları ya da yönergelerin çok açıkça vurguladıkları bir etik kural, terapistlerin danışlarıyla cinsel yakınlık kurmamasıdır. APA bunu Etik Standart’ın 10.05 maddesinde “psikologlar hâlihazırdaki danışanlarıyla cinsel yakınlık kurmazlar” diye formüle ederken, Amerikan Psikiyatri Derneği “hâlihazırdaki ya da eski hastalarla cinsel aktivite etik-dışıdır” (s.4) der. TPD ise “psikolog, halen hizmet verdiği kişilere cinsel ima ve yaklaşımlarda bulunmaz, onları taciz etmez ve onlarla cinsel ilişkiye girmez” (s.4) diye ifade etmiştir.

Hem APA hem de TPD danışanların yakınları, koruyucuları ya da yakın akrabaları ile yaşanacak cinsel yakınlaşmaları da etik dışı olarak tasnif etmiştir. APA eski danışanlarla yakınlaşmak için terapinin bitirilmesi ya da tamamlanmasının üzerinden en az iki yıl geçmiş olmasını gerekli görür ancak yine de terapi süresince bu ilişkinin gerçekleştirilmesine yönelik bir ima ya da öneride bulunulmamış olması ve terapinin süresi, doğası, yoğunluğu; danışan üzerindeki olumsuz etkisi; danışanın kişisel tarihi gibi özgül koşulların da değerlendirmeye alınması gerektiğini söyler. Gabbard ve Pope (1989) bekleme süresinin bilinçdışının zamanı algılamaması nedeniyle saflıktan ibaret olduğunu ve terapi bittikten sonra ne kadar zaman geçince bu ilişkinin güvenli hale geldiğini söyleyecek bir görgül kriter olmadığını söyler.


Sorunun Büyüklüğü ve Görünürlüğü – İstatistikler

Hekimlerin hastalarıyla, psikoterapistlerin danışanlarıyla cinsel yakınlaşmaları etik kurallarla çok açıkça engellenmiş olmasına karşın uygulamada farklı bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Örneğin, 1970’li yıllarda 460 doktorun katılımıyla gerçekleştirilen bir araştırmada katılımcıların %5 ila %13’ü hastalarıyla erotik bir ilişki içine girdiklerini kabul etmiş ve %19’u bunun tedavi için olumlu olduğunu iddia etmiştir (Kardener, Fuller ve Mensh, 1973). Başka bir çalışmada görüşülen birinci sınıf tıp öğrencilerinin %25’i iki tarafın duyguları da karşılıklı olduğunda yakınlaşmanın kabul edilebileceğini söylemişlerdir (Wagner, 1972). Danışanını cinsel olarak istismar eden psikoterapistlerin %80’inin istismar içeren davranışlarının bir defayla sınırlı kalmadığı da ifade edilmektedir (Holyord ve Brodsky, 1977). Yapılan küçük ölçekli bir çalışma, danışanını cinsel olarak istismar eden psikoterapistlerin %90’ının erkek ve çoğunun statüsü, deneyimi ve eğitimi yüksek, alanında önemli bir yere gelmiş, karizmatik lider ya da eğitici konumda olduğunu göstermiştir (Quadrio, 1996). Daha yakın tarihli bir araştırmada, psikoterapistlere mesleğe yeni başlayan bir terapist ve danışanın cinsel yaklaşımlarını içeren farklı etik ikilemler sunulmuş ve kendilerini terapistin yerine koyarak yanıt vermeleri istenmiştir. Katılımcıların %41’i danışanı cinsel ilişkinin kısmi sorumlusu olarak değerlendirmiştir (Hollwich, Franke, Riecher-Rössler ve Reiter-Theil, 2015). 

Psikoterapistin danışanına cinsel tacizi, 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda çokça araştırıldığı halde, 2000’li yıllardan sonra bu araştırmaların sıklığında bir düşüş gözlemlenmektedir. Bunu etik kuralların on yıllar içerisinde çok net olarak tanımlandıkları, hangi davranışların etik olup olmadığının terapistler tarafından açıkça anlaşıldığı ya da cezalandırılma, meslekten men edilme gibi ihtimallerin cinsel istismarın daha da gizlenmesi veya üstünün kapatılmasına etki ettiği yolunda yorumlamak mümkündür. Ancak kural ve ilkelerin anlaşılması yine de etik ihlallerin yapılmadığı ya da yapılmayacağı anlamına gelmemektedir. 

Cinsellikle ilgili sınır ihlallerini belgeleyen çalışmaların bir kısmı uzmanların özbildirimine dayanmaktadır. Kuzey Amerika ve Avustralya’da yapılan iki çalışmaya göre danışanlarıyla cinsel bağları olduğunu söyleyen uzmanların sayısı %1 ila %10 arasında değişmektedir (Gartrell ve ark., 1986; Quadrio, 1996; akt. Sarkar, 2004). Özbildirimin yanlılığına ek olarak, daha ağır ihlaller rapor edilirken fizikselliği daha az olan ya da daha zararsız görülen ihlallerin rapor edilmediği, suçluluk ya da utanç gibi nedenlerle yasada cinsel kabahat sayılan eylemlerin daha az rapor edildiği –ya da yanlış suçlamaların göreli olarak daha fazla rapor edildiği– düşünülebilir (Sarkar, 2004). Uygunsuz cinsel davranış, gizlilik ilkesi nedeniyle, buna maruz kalan danışan tarafından izin verilmediğinde psikoterapist tarafından ifşa edilemez. Danışanına cinsel olarak yaklaşan terapistler ise ihlallerini paylaşmaya gönüllü olmadıkları için de elimizdeki veriler sorunun ancak çok küçük bir kısmını göstermektedir (Noel, 1988). Yine de “#MeToo” hareketinin psikoloji ve psikoterapi alanlarına etkisinin alanı dönüştürmeye başladığını görmek mümkündür (örn. Young ve Hegarty, 2019).


Kime İnanmalı ya da Cinsel İstismar İnanmayla mı İlgilidir?

Hukuk sistemleri herkese karşı adil işlediklerini iddia eden mekanizmalar olsalar da hukukun sosyal ve siyasal faktörlerden etkilendiği defalarca ortaya konmuştur (örn. Allsop, 2016; Beale, 1997; Friedman, 1969). Patriarkal toplumlarda özellikle cinsel istismar şikâyetleri erkekten yana bir bakış açısıyla ele alınır. Birçok (cis ve trans) kadın (ya da kendini ikili cinsiyet dışında tanımlayanlar) cinsel istismara uğradığında bildirim yapmaktan çekinmekte, yasal süreçlerin işleyişi de genellikle kadınların yeniden travmatize edilmelerini engellememektedir. Türkiye’de kadının beyanının esas olduğu ilkesi her ne kadar Yargıtay tarafından içtihat edilmişse de pratikte kadının yaşadığı cinsel saldırı ya da istismarı belgelemesi gerekmektedir. Türkiye’de de özellikle reşit olmayanlara yönelik cinsel taciz ya da istismar vakalarında çocuğun rızası üzerinden verilen hükümlerin benzerleri farklı ülkelerde de görülmektedir. Mağduru suçlayan ya da suç ortağı haline getiren işleyiş sadece hukukçuların kişisel tasarrufuyla oluşmamıştır. Bu kanaatin oluşmasına tanınmış akıl sağlığı uzmanları ortaklık etmişlerdir. Çocuğun (ya da kadının) rızası, hatta sorumluluğu ile ilgili profesyonel görüşler, örneğin Lauretta Bender’ın çocuğun “baştan çıkarılan değil aktif olarak baştan çıkaran” olduğu iddiası (Bender ve Blau, 1937, s. 514), Henderson’ın (1975) “kız çocukların ensest ilişkilere göz yumdukları hatta ensest örüntüsünü kurmak için aktif rol oynadıkları” (s. 1536) ya da Amir’in (1971) “böylece mağdurun oynadığı rol ve suçun işlenmesine katkısı ortaya çıkan mağduriyet disiplininin temel uğraşlarından biri haline geliyor” (s. 258) gibi iddiaları yasal sisteme kolayca taşınmış ve cinsel saldırı yargılamalarında kullanılmıştır (Pope, 1990). 

Psikoterapi söz konusu olduğunda durum daha da karışık bir hâl almaktadır. Blechner (2014) sunduğu tarihi perspektifte, psikoterapi alanının ortaya çıkmasını ya da gelişmesini sağlayan birçok terapistin danışanıyla cinsel ilişkiye girdiğini ya da evlendiğini ortaya koymaktadır. Falzeder (2015) ise bu listeye erotik ilişkiye dönen eğitim analizi ilişkilerini ekler. Danışanlarıyla cinsel ilişkiye girmek konusunda çok da net sınırlar çizmemiş olan psikanalizin kurucu babaları, örneğin Sandor Ferenczi, Carl Jung, Ernest Jones (Blechner, 2014) muhtemelen öğrencilerine de miras olarak gri bir alan ve ‘müsaadeci bir fikir birliği’ bıraktılar. Freud’un Baştan Çıkarma Teorisi’nden vazgeçmesi özellikle çocukların yetişkinler tarafından uğradıkları cinsel taciz ya da ensest öykülerinin sorgulanmasına ve geçersiz kabul edilmesine neden olmuştur (Masson, 1984; Miller, 1984; Rush, 1980; akt. Pope, 1990). 

Pope (1990) psikoterapist ve danışan arasında herhangi bir cinsel yakınlık düşüncesinin cinsel taciz suçlamalarında olduğu gibi güçlü bir afektif tepki ve yargı doğuracağını akılda tutmamız gerektiğini söylüyor. Bireysel suçlamalar ve inkârları değerlendirirken dikkatli ve yansız olduğuna inanılan değerlendirme yetisi, masum olduğuna inanılan (ve belki de cinsel tacizde bulunmuş) meslektaşı suçlamalardan, davalardan, cezalandırmalardan koruma arzusu nedeniyle çarpılmıştır/bozulmuştur. Oysa ki danışanı mağduriyetten ve yeniden mağduriyetten koruma arzusuyla geçerli suçlamalar dikkate alınmalıdır. Pope (1990) özellikle de cinsel taciz suçlamalarının ele alınmasında soruşturmacı, etik kurul üyesi, raportör, uzman, bilirkişi gibi bir rol üstlenmiş olanların her anlamda dürüst ve yansız olabileceğinden emin olmak durumunda olduğunun altını çizmektedir. Örneğin bu rolleri üstlenenlerin, suçlanan kişiyle herhangi bir (geçmişte dahi olsa) güç ilişkisi (hocalık-öğrencilik, süpervizyon), arkadaşlık, mesleki işbirlik içinde olmamış olması önemli bir başlangıç noktasıdır.

Mahkemelerde psikoterapistin danışana cinsel saldırısı vakaları, diğer cinsel saldırı vakalarına benzer bir perspektifle ele alınır. Hem bilirkişiler hem de sanık avukatları odağı danışana/mağdura çevirirler. Danışanın cinsel yönelimi, ilişki tarihçesi, cinsel partnerleri, hatta fantezi ve arzuları davanın merkezi haline getirilir (Pope, 1990). Ancak burada da hemen her zaman bir asimetri vardır. Danışanın cinsel geçmişi –birçok zaman psikoterapistin terapi sürecinin mahremiyetini bozarak temin ettiği bilgilerle bir savunma stratejisi olarak ya da patriyarkal rollerin müesses nizamının korunması için– davanın merkezine taşınırken terapistin cinsel davranışları, rolleri, ilişki geçmişine dair pek az şey gündeme getirilir. Bunun yerine terapistin profesyonel veya akademik geçmişi, başarıları, ödülleri, profesyonel veya akademik görevleri ve pozisyonları vurgulanır.


İki Yetişkinin Arasında – Rıza – Rıza Üretimi – Psikolojik Volatilite

Bir kural olmamakla beraber danışanların psikoterapiye geldikleri nokta kendilerini hayatlarında en yetkin, kontrol sahibi ya da güçlü hissettikleri an değildir. Kimi araştırmacılar ve terapistler danışanların incinebilirliklerine vurgu yapar. Örneğin Kardener (1974) tıbbi bir yardım alan yetişkinin çocuklaşmadığını ancak farklı düzeylerdeki incinebilirliklerle nitelenebilecek çocuksu bir bağımlılık durumunda olduklarını söyler. Hasta daha bilge, daha deneyimli, ebeveynimsi (parentoid) bir iyileştiriciye güvenmek ister. Bu “tedavi hizmetindeki gerileme” (s. 1135) kimi zaman eş zamanlı olarak ebeveynle olan saklı afektif çatışmaları da tetikleyebilir. Bu gerilemenin terapi ilişkisi içinde ortaya çıkabileceğini söyleyen Kraliyet Psikiyatristler Koleji’nin (Royal College of Psychiatrists) Konsey Raporu (2002) birinin diğerine bağ(ım)lı olduğu terapi ilişkisinde güvenli bir alanın varlığının ve bu alanda kırılganlıkların ortaya çıkmasının son derece mümkün olduğunun altını çizer. Hem terapist hem de danışan için bakım verenle, bakım alma ya da almama ile ilgili anıların tetiklenmesi ve bilinçdışı çağrışımlar, özdeşimler ve bakım verenle ilgili fantezilerin ortaya çıkması mümkündür. Bu bakış açısına göre hekim-hasta, terapist-danışan ilişkisi cinsel ilişkiye döndüğünde rızadan söz etmek mümkün değildir (Sarkar, 2004). Bir diğer deyişle, terapist-danışan arasında gerçekleşen cinsel davranış terapistin danışana cinsel tacizidir. Sarkar (2004) cinsel sınır aşımının sıklıkla terapinin aniden sonlanmasına yol açtığını, yani danışanın hem tacize uğrayıp hem de desteksiz bırakıldığını ve aynı zamanda sessizliği kırmasının başka danışanların desteksiz kalması anlamına geleceğinden üzerine ağır bir yükün yüklendiğini aktarır. Sarkar (2004) bu akışın sınır ihlalinde bulunan terapistin aslında danışana bir insan olarak değer vermediğini ve onun psikolojik ihtiyaçlarıyla ilgilenmediğini gösterdiğini öne sürer.

Diğer yandan Arnold Lazarus gibi uygulamacılar danışanların terapistler tarafından çocuksulaştırıldıklarını ve aşırı-patolojize edildiklerini öne sürmektedirler. Lazarus, Anderson’u tüm psikoterapi danışanlarının otonom ya da yetişkin kararlar alamayacak, karşılıklı mutabakata dayalı ilişkiler kuramayacak hakiki-çocuklar olarak betimlediği için eleştirir. Bu tür terapistler Lazarus’a göre mutlakçı (absolutist) etik kurallar koymaktadırlar ve bu katı kurallar iyi niyetli etik yönergeler olarak başlasa da klinik etkinliği azaltacak zarar verici engellemeler haline dönüşmektedir (Lazarus, 1994a, 1994b).

Üçüncü bir görüş ise bağ(ım)lılığın şu anki kültürel anlaşılışını –bir zayıflık, tehlikeli bir kırılganlık olarak görülmesi– eleştirirken psikoterapideki bağ(ım)lılık deneyimini patolojiden çıkarmaya çalışır. Weiss (2002) bağ(ım)lılığı bir gelişimsel süreç olarak tariflerken içerisinde bağımsızlık kapasitesini barındıran bir olgun bağımlılıktan bahseder. Özellikle feminist terapilerin terapist-danışan ilişkisine yaptıkları eleştiriler daha eşitlikçi, hiyerarşilerin ve güç pozisyonlarının sorgulandığı bir terapi ilişkisini öne çıkarır. Feminist terapi, terapist ve danışan arasındaki güç dengesizliğini asgariye indirmek için psikoterapi süreci boyunca terapistle devam etme isteğinin konuşulacağı bir alan açılması (sürekli rıza), terapistin danışanın deneyimlerine dair yorumlarının itiraz edilebilir olduğunun altının çizilmesi gibi yaklaşımlar önermiştir (Gannon, 1982).


Sonuç Yerine: ‘Konuşulmayanı Konuşma’ Sorumluluğu

Sara Ahmed (2016) üniversitelerin cinsel taciz şikayetlerini de ele alan çeşitlilik (diversity) merkezleri çalışanlarıyla yaptığı görüşmelerden ve bu alandaki kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir kurumu dönüştürmek için iş başına getirilmiş olmanın, o kurumun gerçekten dönüşmek istediği anlamına gelmediğini söyler. Bu psikoterapi merkezleri ya da psikiyatri hastaneleri için de geçerlidir. 

Noel (1988) terapistler tarafından yapılan cinsel suistimal sorununun çözülmesinin kolay olmadığının altını çizer. Çünkü bu zorluk kadın ve erkeklerin (ve kendini ikili cinsiyet içinde tanımlamayanların) sosyalleşmesi, iktidara erişim ve akranların korunması ile ilgili uzun süredir devam eden toplumsal tutum ve uygulamalara dayanmaktadır. Çoğu zaman meslek örgütleri gerek meslek içi eğitimlerinde gerek etik kurullarında etik konusuna çok önem verseler de etik ihlal kendi üyelerinden geldiğinde harekete geçmekte yavaş kalmakta ya da isteksiz olabilmektedirler.

Psikoterapist eğitimi, yetkinliği, sosyal ağları –eğer erkekse cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti– nedeniyle de çoğunlukla danışandan daha ayrıcalıklı ve güçlü bir pozisyondadır. Danışan, güvenilen terapistle kamusal alanda yüzleşmek için kendisini yeterince güçlü hissetmeyebilir. Danışanlarını taciz eden terapistlerle ilgili haberler medyada yer bulduğunda, diğer danışanlar da yalnız olmadıklarını ve “konuşulamayanı konuşan” (s.88) diğerlerine katılmasının mümkün olduğunu fark eder (Noel, 1988).

Pope’a göre danışanın psikoterapist tarafından cinsel tacize uğrayabileceği ve uğradığı gerçeğiyle yüzleşmek bir meslek alanı olarak psikolojiyi zorlar. Pope’un derlemesine göre psikologlar (1) danışana cinsel çekim duyma ihtimaliyle, (2) cinsel tacizin orantısız bir biçimde kadınları etkilediği ve faillerinin ağırlıklı olarak erkek olduğu gerçeğiyle, (3) örgün öğretimde ve meslek içi eğitimlerde cinselliğin konuşulmasından kaçınıldığıyla, (4) farklı güven ilişkilerinde (örn. din görevlileri) gerçekleşen cinsel taciz deneyimlerinden bir şeyler öğrenmeye çalışmadıklarıyla yüzleşemedikçe psikoterapistin danışanına cinsel tacizine de vermeleri gereken tepkiyi veremeyeceklerdir. Pope bu yüzleşememeyi bir tür “aile sırrını” ifşa etmemek için enseste sesini çıkarmayan ve failin davranışını meşrulaştıran, çarpıtan ya da yok sayan aile bireylerinin tepkisine benzetir. 

Sessizliği kırmak için akademisyenlerin psikoloji lisans ve lisansüstü eğitimlerinde erk, arzu, rıza, irade gibi ‘zor’ konuları konuşmaları gerekmektedir. Ama bunun ötesinde de gerek psikoloji/psikiyatri/psikoterapiden hayatta kalanların (örn. ‘survivors of psychiatry’, Brosnan, 2018) örgütlülüğüne destek olarak gerekse meslek örgütlerini “aile” kurumları olmaktan çıkarıp hak savunucusu kurumlara dönüştürerek sadece terapideki cinsel saldırıları görünür kılmak değil, saldırıdan kurtulanlarla da dayanışma yollarını aramak gerekir. En önemlisi de kendilerini (kendimizi) olup bitenlerden muaf ya da meslek grubu içerisinde ayrıcalıklı kılmadan Pope’un da önerileri doğrultusunda kendi sessizlikleriyle (sessizliklerimizle), göz yummalarıyla (yummalarımızla) ve suç ortaklıklarıyla (ortaklıklarımızla) yüzleşme(miz) gerekir. 




Kaynakça

Ahmed, S. (2016). Living a feminist life. Duke University Press.

Akdogan, R., & Ceyhan, E. (2011). Terapötik İlişkide İnsan Faktörü / Human Factor in Therapeutic Relationship. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar, 3(1), 117.

Allsop, J. (2016). Values in Law: How they Influence and Shape Rules and the Application of Law. Federal Court of Australia. Available online at http://www.fedcourt.gov.au/digital-law-library/judges-speeches/chief-justice-allsop/allsop-cj-20161020, updated on 10/20/2016, checked on 3/6/2019.

Amir, M. (1971). Patterns in forcible rape. Chicago: University of Chicago Press.

Bender, L., & Blau, A. (1937). The reaction of children to sexual relations with adults. American Journal of Orthopsychiatry, 7(4), 500-518.

Beale, S. S. (1997): What' Law Got To Do With It? The Political, Social, Psychological and Non-Legal Factors Influencing the Development of (Federal) Criminal Law. In Buffalo Criminal Law Review 1 (1), pp. 23-66. DOI: 10.1525/nclr.1997.1.1.23.

Blechner, M. (2014). Dissociation among psychoanalysts about sexual boundary violations. Contemporary Psychoanalysis, 50, 23–33. http://dx.doi.org/10.1080/00107530.2014.868299

Brosnan, L. (2018). Who’s Talking About Us Without Us? A Survivor Research Interjection into an Academic Psychiatry Debate on Compulsory Community Treatment Orders in Ireland. Laws, 7(4), 33.

Falzeder, E. (2015). Psychoanalytic filiations: Mapping the psychoanalytic movement. London, UK: Karnac Books.

Friedman, L. M. (1969). Legal Culture and Social Development. In Law & Society Review 4 (1), p. 29. DOI: 10.2307/3052760.

Gabbard, G. O., & Pope, K. S. (1989). Sexual intimacies after termination: Clinical, ethical and legal aspects. In G. O. Gabbard (Ed.), Sexual exploitation in professional relationships (pp. 115–127). Washington, DC: American Psychiatric Press.

Gannon, L. (1982). The role of power in psychotherapy. Women & Therapy, 1 3-11. DOI: 10.1300/J015v01n02_02

Henderson, D. J. (1975). Incest. In A. M. Freedman, H. I. Kaplan, & B. J. Sadock (Eds.), Comprehensive textbook of psychiatry (2. Basım.) (Vol. 2, p. 1,537). Baltimore, MD: Williams & Wilkins.

Hollwich, S., Franke, I., Riecher-Rössler, A., & Reiter-Theil, S. (2015). Therapist-client sex in psychotherapy: attitudes of professionals and students towards ethical arguments. Swiss medical weekly, 145, w14099.

Holroyd, J. C. & Brodsky, A. M. (1977). Psychologist's attitudes and practices regarding erotic and on-erotic physical contact with their patients. Am Psychologist, 134, 843-49.

Hook, D. (2003). Analogues of power: Reading psychotherapy through the sovereignty–discipline–government complex. Theory & Psychology, 13(5), 605-628.

Kardener, S. H., Fuller, M., & Mensh, I. N. (1973). A survey of physicians' attitudes and practices regarding erotic and nonerotic contact with patients. American Journal of Psychiatry, 130(10), 1077-1081.

Keskin, F. (2014). Özne ve iktidar. Özne ve İktidar, Michel Foucault, Çev. Işık Ergüden/Osman Akınhay, Haz. Ferda Keskin, Seçme Yazılar, 2(1).

Lazarus, A. A. (1994a). The illusion of the therapist's power and the patient's fragility: My rejoinder. Ethics & behavior, 4(3), 299-306.

Lazarus, A. A. (1994b). How certain boundaries and ethics diminish therapeutic effectiveness. Ethics & behavior, 4(3), 255-261.

Mitchelli J. (1974). Psychoanalysis and Feminism. New York: Pantheon Books.

Noel, M. M. (1988). Reporting colleagues who are sexually intimate with clients: It's time to talk. Women & therapy, 7(2-3), 87-94.

Pope, K. S. (1990). Therapist-patient sex as sex abuse: Six scientific, professional, and practical dilemmas in addressing victimization and rehabilitation. Professional Psychology: Research and Practice, 21(4), 227-239. http://dx.doi.org/10.1037/0735-7028.21.4.227\

Quadrio, C. (1996). Sexual abuse in therapy: gender issues, Australian and New Zealand Journal of Psychiatry, 30(1), 124-131. https://doi.org/10.3109/00048679609076080

Royal College of Psychiatrists (2002). Vulnerable Patients, Vulnerable Doctors: Good Practice in Our Clinical Relationships (Council Report CR101). London: Royal College of Psychiatrists.

Sarkar, Sameer P. (2004). Boundary violation and sexual exploitation in psychiatry and psychotherapy: a review. Adv. psychiatr. treat, 10 (4), 312-320. DOI: 10.1192/apt.10.4.312.

Taylor, Maye (1994): Gender and power in counselling and supervision. British Journal of Guidance & Counselling, 22(3),319-326. DOI: 10.1080/03069889408253677.

Wagner, N. (1972). Ethical concerns of medical students. Western Workshop of the Center for the Study of Sex Education in Medicine, Santa Barbara, CA.

Weiss, A.G. (2002): The Lost Role of Dependency in Psychotherapy. Gestalt Review, 6(1), 6. DOI: 10.5325/gestaltreview.6.1.0006.

Young, J. L., & Hegarty, P. (2019). Reasonable men: Sexual harassment and norms of conduct in social psychology. Feminism & Psychology, 0959353519855746.

Young, J.L, & Hegarty, P. (2020). Psychology has a sexual harassment problem… The Psychologist, 33, 40-44. https://thepsychologist.bps.org.uk/system/files/0620harasmentyoung.pdf