#Derkenar/1: Kelime, Kitap, Kişi (Tarafsızlık Miti • Psychology and the Conduct of Everyday Life • Jill G. Morawski)
Sercan Karlıdağ
karlidagsercan@gmail.com
“Derkenar: Kelime, Kitap, Kişi” bölümünü
bültenimizin sabit(leşecek) bir bölümü olarak düşündük. Ve, eleştirel-psikolojik
dağarcığımızı canlı tutabilmek amacıyla Psikoloji ve Toplum’un yayın periyodu
doğrultusunda üç ayda bir tefrika edilen sözlük-ansiklopedi türünden bir
girişim olarak tasarladık. Derkenar,
kelime anlamıyla ‘sayfa kenarına kaydedilen ufak yazı’ anlamına geliyor.
Bültenimiz bağlamında eleştirel psikoloji ile ilişkili bir yerden ‘sayılara’
iliştirdiğimiz birer kelime, kitap ve kişiyi, fragman bir tanıtım ve anlatımla bu
bölüm kapsamında sizlere sunmaya çalışacağız.
Bu bölümü kolektifleştirmek arzusundayız.
Birbirinden bağımsız ya da birbiriyle ilişkili birer kelime, kitap ve kişiyi tarifleyerek
sayılara iliştireceğimiz derkenarlar gelecek bülten sayılarında da olacak;
fakat içerik üreten ve hazırlayan yazarlar her sayı farklılaşacak. Şimdi, #Derkenar/1’deki
kelimemizle başlayalım.
Kelime
Tarafsızlık
Miti
Doğa bilimlerine öykünen hegemonik,
mantıkçı pozitivistik ve nomotetik psikoloji ve sosyal bilim anlayışına göre,
psikolog / araştırmacı / bilim insanı, olgulara, değerlerini bir kenara
kaldırarak yaklaşabilme keramet ve maharetindedir. Kadim sayılabilecek bir
felsefi konu olarak olgu-değer dilemmasında yatan temel fikir, anaakım
psikoloji ve sosyal bilim anlayışı içinde araştırmacının konumunun
‘tarafsızlık’ olduğu, olması gerektiğidir. İşte, tam da buna karşıt biçimde
eleştirel yönelimli sosyal bilim kavrayışına göre, ‘tarafsızlık bir mit’tir.
Bilimsel bilginin tarafsızlığı bir
mittir; çünkü tarafsızlığı varsayılan bilim insanı olarak psikolog da,
psikolojinin inceleme ‘nesnesi’ insan da toplumsal statü ve güç ilişkilerinden,
tarihten ve kültürden, politik, sınıfsal, sosyo-mekânsal angajman ve
kimliklerden azade değildir. Bir konuyu çalışmayı seçmekten itibaren seyreden
bilimsel/akademik emek ve üretim süreçleri, insan varoluşunun büyük formları
tarih, kültür, ideoloji vd. ile iç içe sosyal ve dinamik bir pahadadır. Buna
göre, bu dünyanın yaşamına katılmaksızın, salt estetize ‘merak’ ile malul,
sözde tarafsız bilimsel bilgi arayış ve hedefini değil, statükoyu
meşrulaştırmayan, sistemik eşitsizliklere ve yapısal şiddete karşı toplumsal
adalet üzerine kurulu bir bilimsel bilgi etik
fikrini paylaşmanın önemi vurgulanmaya değerdir. Peki, bu dünyanın yaşamına
katılmak ve onu değiştirmeye çalışmak zorunda mıyız? Bu soruya gönlü bahar
ferahlığında sevinçli bir adam, Yaşar Kemal, ‘ben sevgiden sevinçten söz açmak
istemez miyim,’ diye yanıt verir… Bu özdüşünümsel yanıt, bize, kolektif politik
bir sorumluluğa müşterek olma, ‘taraflı olma’ davetidir diye düşünüyorum.
Mutfak
Hikâyeleri filminden bir kare: Isak (solda) ve Folke (sağda).
Filmde sunulan bilimsel araştırmanın
kapsamı, yalnız yaşamakta olan erkeklerin mutfak kullanım pratikleri
üzerinedir. Folke araştırmada
gözlemci, Isak ise katılımcıdır.
Araştırmanın gözlem yoluyla veri toplama sürecinin birtakım kuralları
bulunmaktadır:
1. Gözlemci kendine ait karavanda gönüllünün evinin dışarısında yaşamını sürdürecektir.
2. Gözlemci istediği zaman gönüllünün evine serbestçe girip çıkabilecektir.
3. Gözlemci asla gönüllüyle iletişime geçmeyecektir.
4. Gözlemci asla gönüllünün mutfak düzenine müdahalede bulunmayacaktır.
5. Gözlemci gönüllünün mutfak kullanımını etkileyemeyeceği bir köşede yüksek bir sandalye üzerinden gözlemlerini gerçekleştirecektir.
Kısaca ifade etmek gerekirse, filmdeki
baş karakterlerden Folke’nin, veri toplama sürecinin kuralları gereği oynadığı başarısız
“büyük ortadan kaybolma oyunu” gerçek manada gösteriyor ki, hayata karşı sessiz
seyirci, tarafsız gözlemci olunamaz. Bunun anlamı, hepimizin paylaştığı
kolektif politik sorumlulukların olduğudur! Film, irdelediği dostluk teması,
pozitivizm eleştirisi ve II. Dünya Savaşı akabindeki Norveç-İsveç ilişkileri
ekseninde savaşa sessiz tanıklığa getirdiği eleştirinin yanında, daha da özelde
İkea ve (ev-içi) iktidar/güç ilişkilerini sorunsallaştırmaya ideal bir
başlangıç sunuyor.
• “Tarafsızlık
Miti”ne ilişkin yararlandığım kaynak:
Göregenli, M. (2003). Sosyal psikolojiden
hareketle sosyal bilimlerde olgu-değer ilişkisi üzerine düşünceler. Toplum ve Bilim, 97, 234-246.
(https://goo.gl/uqzHJF)
• Filmi
tariflerken yararlandığım kaynak:
‘baristure’ tarafından 4 Ocak 2017’de yayımlanmıştır: Mekanın
Verimli Kullanımının Araştırılması Üzerinden Bir Film Salmer Fra Kjokkenet
(https://goo.gl/ric73e)
• “Tarafsızlık”a
alternatif kavramlar için bkz.:
değer yansızlık, olimpian yansızlık,
büyük ortadan kaybolma oyunu
• Ayrıca
bkz.:
olgu-değer ilişkisi, nesnellik, öznellik,
pozitivizm, akademi ve aktivizm, refleksivite
Kitap
Ernst
Schraube ve Charlotte
Højholt’un editörlüğünde 2016 yılında Routledge’tan yayımlanmış bir kitap.
Kitabın ismini “Psikoloji ve Gündelik Hayatın İdamesi” olarak tercüme etmek
mümkün görünüyor.
Kitabın ‘tanıtım bülteni’nde psikolojik
kuram, yöntem ve pratiğin laboratuvardan gerçek dünyaya ve gündelik hayata
taşınması, bunun yanında gündelik hayatları bağlamında aktif özne olarak
insanların modern toplumdaki dilemma ve çelişkilerini odaklanmanın, derleme
kitaptaki bölümlerin ortak paydası olduğu vurgulanıyor. Kitap dahilinde yer
eden önemli bir soru var: Küreselleşme, ekonomik kriz ve yoksulluk, teknoloji
ve dijitalleşme, göçler, savaşlar gibi sosyal ve bireysel yaşamı etkileyen,
dönüştüren olgular laboratuvardaki gerçekliğe ne kadar dahildir?
Kitap editörlerinin giriş bölümündeki
ifadesiyle, 1970 paradigmatik krizini bir dönüm noktası saymakla beraber, daha
öncesinde Wilhelm Dilthey, Lev Vygotsky, Wilhelm Stern, Kurt Lewin ve pek
çokları psikolojik araştırma pratiğinin epistemolojik dilemmalarını sorunsallaştırmıştır.
Feminist psikoloji, fenomenoloji, söylemsel psikoloji, sosyal inşacılık ve
eleştirel psikolojiler klasik deneysel ortamın gündelik hayat gerçekliğiyle
buluşmadığına farklı güzergâhlardan işaret etmektedir. Buna göre, deneysel
gerçekliğe karşılık gündelik gerçekliği odakta tutarak gündelik hayatı çalışmak
geleneksel psikoloji ve sosyal, beşerî bilimlere eleştirel bir konum
vazetmektedir. Bu bağlamda, Psychology and the Conduct of Everyday Life, ele
aldığı konu itibariyle eleştirel psikoloji literatürüne önemli bir katkı
sunmaktadır.
Kitap on üç bölümden oluşuyor.
Özne-yönelimli sosyolojiyle kuramsal bağıntılar; eleştirel psikoloji için
habitus ve perfomativite gibi farklı sosyal bilimsel kavramsal araçların
gündelik hayatın idamesi ve sosyal yapı arasındaki ilişkiye aracılık etmedeki
rolü; sınıftaki verili eşitsizlik örneği üzerinden çocuklar özelinde sosyal
çatışmaya katılım gibi farklı tema ve içeriklerde ‘gündelik hayatı’ irdeleyen
bölümler bulunuyor.
•
Kitaba ilişkin diğer bilgiler için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz:
https://www.taylorfrancis.com/books/9781317599708
Kişi
Jill G.
Morawski
(Devam eden kısım bir
kısa-biyografi çevirisidir.)
Jill Morawski’nin feminist kimliğinin
ortaya çıkışı bir kadın üniversitesi olan Mount
Holyoke'daki lisans deneyimlerine kadar uzanır. İlk yıllarını Betty
Friedan, Simone de Beauvoir ve Phyllis Chesler gibi şimdinin kült feminist
isimlerinin çalışmalarını tüketene kadar Minnesota'da popülist bir çevrede
eşitliği savunarak geçirmiş, kadın üniversitesinde feminist anlayış üzerine
düşünmeye başladığı destekleyici bir bağlam deneyimlemişti. Öğrenciler 1970'li
yılların başlarında, kimi sorgulamalara yöneldikçe, Mount Holyoke feminist
meselelerle ilgili canlı tartışmalara ev sahipliği yaparak bilinçlenme için kusursuz
bir ortam sağladı.
Yetmişli yılların başında Mt. Holyoke’un
psikoloji bölümü oldukça gelenekseldi, bu yüzden Morawski’nin psikolojiye
girmesi fizyolojik psikoloji ve Skinnercı davranışçılık ekseninde gelişti.
Bununla birlikte, Morawski lisans bitirme tezini feminist bir konu üzerinde
yapmayı başardı: Bu konuda literatür boşluğu olduğunu söyleyen akademik
danışmanın önerisiyle kadın psikolojisi ve cinsiyet farklılıkları
konu/temalarını harmanladı. Mevcut az sayıdaki makaleyi bulmaya kararlı olan Morawski,
psikoloji hakkında kapsamlı bir bibliyografya çalışması geliştirmek için Psych Abstracts aracılığıyla litertür
taramasına yoğunlaştı. Sonunda, yirmi yıl önceki yaklaşık altmış kaynağı ortaya
çıkardı ve o zamanlar kadın psikolojisi hakkındaki araştırmanın ne denli seyrek
olduğunu göstermiş oldu. Morawski, bu bibliyografiden yola çıkarak,
çalışmalardan birinin replikasyonunun yapılması gerektiği konusunda danışmanını
ikna etti ve böylece yazarının erkek yahut kadın olduğu söylenen bir yazıyı
kullanım durumunun değişimlendiği bir tasarımda kadınlara yönelik tutumları
değerlendirmeyi seçti. Her ne kadar işler yolunda gitmiş olsa da, bu
Morawski’nin yürüttüğü ilk ve son psikoloji deneyi olmuştur.
Morawski için psikoloji alanında
lisansüstü çalışmalara devam etme kararı yüksek öğretim başvuru süreçleri
açısından kolay değildi. Morawski, çocukluk aşkı ile evlenip Kanada’ya dönmeden
önce, psikolojide birçok programa başvurdu. Ne yapmak istediğinden emin olmasa
da, okulda olması gerektiğinden emin biçimde Ottawa'daki Carleton
Üniversitesi'nde psikoloji yüksek lisans programına başladı. İlk önce
psikolojinin “pozitif bilimsel” yönleriyle ilgilenmekle birlikte, diğer bilim
modellerinin psikoloji üzerindeki aşırı etkisine eleştirel yaklaşarak sosyal
psikoloji disiplininde demirledi.
Morawski daha sonra kendi kişisel
tarihinde iki epistemolojik kriz olarak tanımladığı şeyi yaşadı. Bunlardan
biri, deneylerin meşruiyeti konusundaki kuşkularını içeriyordu: Deney, gerçek-dünya
olguları hakkında sahici anlamda bir şey söylüyor mu? İkinci kriz ise,
zamansallıktı: Psikolojik fenomenlerin evrensel ve tarihötesi olduğu görüşüne septik
bir konum alıyordu Morawski. Sosyal psikolojideki sıcak konulardan sevgi,
çekim, karar alma, bilişsel çelişki gibi konular ve dahası üzerindeki araştırmalar
kültürden ve zamandan aşkın biçimde nasıl doğru olabilir?
Morawski, mezuniyetin ardından, bugün
bulunduğu Connecticut'taki Wesleyan Üniversitesinde işe başladı. Derslere
başladıktan bir hafta sonra, öğrencileri kadın çalışmaları programının
kolaylaştırıcısı olmasını istediler. Deneyimsizliğinden çekinmesine karşın,
programı yürütmeyi kabul etti Morawski. Wesleyan'daki kadın çalışmaları
programı, öğrencilerin karar süreçlerine katılımı anlamında, yatay ilişkilenme
ve konsensüs ile yürütülüyordu. Morawski, bu süreci, kendisi açısından ikinci
feminist uyanış deneyimi olarak gördü. Hem psikoloji bölümünün kaynakları hem
de kadın çalışmaları programı ile Wesleyan, Morawski için destekleyici bir
ortam olduğunu kanıtladı.
Morawski’nin çalışmaları, psikolojinin
çeşitli konularında geniş bir yelpazede dağılmıştır: Sosyal psikoloji tarihi,
erkeklik, kadınlık, androjenlik, ırk, erken psikolojide uzmanlık ve psikolojiye
giriş ders kitaplarının retoriği gibi çeşitli feminist, eleştirel ve tarihsel
konular üzerine mesai harcamıştır. Çalışmalarının ortak paydası, psikolojiye ve
onun araştırma pratiğine getirdiği eleştirel bir mercek olmuştur. Bu da onu,
değerlerin ve kültürel anlamların nesnel ve tarafsız olduğu iddia edilen
psikolojiye ne şekilde nüfuz ettiğini irdelemeye ve bilimsel pratikte öznellik
ve refleksivite konularına odaklanmaya sevk etmiştir. Practicing Feminisms, Reconstructing Psychology adlı kitabında
Morawski, feminist araştırmanın psikoloji üzerindeki etkisini gözden geçirerek,
feminist eleştirmenlerin alanı güçlendiren yeni metodolojileri nasıl ortaya
koyduğuna dikkat çekmektedir. Morawski, bu kitabın yazılma sürecinin arka
planında üç nokta olduğunu belirtiyor: Birincisi,
feminist psikolojinin dikkate değer ilerleyişinin muhasebesini yapmak; ikincisi, feminist psikolojinin kendi
içindeki çeşitliliğine rağmen hareketin ittifaklarını vurgulamak; ve üçüncüsü, psikologları “yeni
metodolojiler denemeye ve indirgemecilik ve pozitivizmin ötesini düşünmeye”
davet etmek.
• Elissa Rodkey tarafından 2013 yılında
Jill Morawski’ye dair yazılmış biyografi bölümünden kısaltılarak çevrilmiştir.
Birebir, motamot çeviri niteliğinde değildir.
Orijinal metin ve Jill Morawski hakkındaki başka bilgiler
için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz:
http://www.feministvoices.com/jill-morawski/
https://goo.gl/T1geUj - https://goo.gl/RTRWNp