Çıplak Hayat

Şeyda Kara
Ö
lümün bu kadar yakınımızda olduğunu yeniden unutmak üzere farkettiğimiz günlerin içinden geçiyoruz. Evde kal ya da öl seçeneklerinin dışında seçim yapabileceğimiz hiçbir başkalık yok. Farklı olmak için sahip olma koşulları ortadan kalktı. Yaşamak salt hayatta kalmak hiç bu kadar aynı anda hepimizin gündemi olmamıştı. Yeniden endüstri toplumu öncesi pratiklere döneceğimizi öngörebilir miydik ya da yaşayacağımıza ihtimal verir miydik? İstatistikler, gelecek hesapları, bilimkurgu filmleri ve oynadığımız strateji oyunlarının işaret ettiğiyle yüzleşeceğimizi sanır mıydık peki? Hazır mıydık olan bitene? Kurgu yine hayatın gerisinde kalmışken, kontrol isteğimizin gerçekleşme imkânsızlığıyla yüzleştiğimiz şu günlere en uygun kelime galiba “yakalandık” olacak ve sobe. Sobeleyeni oyuna hiç dâhil etmiş miydik peki yoksa yeni mi tanışıyoruz? Kimdir bu? Neyi duyurmaya çalışıyor biz? Nerden çıktı şimdi bu salgın ne güzel yuvarlanıp gidiyorduk? Ne vardı da hatırlatacaktı kaçmaya çalıştıklarımızı? 

Günlerdir medyada salgın hastalığı yenmenin yolu olarak birlik, beraberlik mesajları veriliyor. Komplo teorileri iş başında. Nüfus yükünden kurtulmak isteyen görünmez bir iktidar tanımlanıyor. Anlaşılmaya çalışılıyor. Şok ve şaşkınlık belirtileri arasında uyumlanmaya çalıştığımız bir ev arayışındayız. Deniyoruz. Sistemin bize öğrettiği uğraşılardan doğru kendimizi buluruz sanıyoruz. Aradığımız şey çoktan nesnesini kaybetmiş. Boş zaman uğraşılarımızın bizi biz yaptığı gibi bir anlayışla kendimiz projesine yatırım yapıyoruz. Evlerimiz kendimizi sığdıramadığımız kendileyemediğimiz alanlara dönüşmüş. Evimiz proje kendimizin aracısı olmuş. Mükemmel insan ölümlü kendiliği evinin araçsallığında taş duvarlar arasında uğraşılarıyla ötelenmeye çalışırken sistem can almaya devam ediyor. 

Kaldık bi başına kendiliğimiz sandığımız gölgemizle. Hareket alanımız sınırlı. Kendilik hapisanelerimizin dinamizmi içsel çatışmalarımız. İçimizdeki otoritenin sesi kısık ve anne şefkatiyle yanımızda. Toplumsal olan ile bireysel olanın açıklığından ve aralığından yürümeyi çoktan bilmiyoruz. Kavrayışımız tarihsel bir karmaşadan ibaret. Kronolojik kayıtlar resmî ve esas ihtiyacımız olan gayri resmî bi yerde. Takip edebileceğimiz rotayı gösteren hiçbir ezber şimdi işe yaramıyor. Gökteki çoban yıldızı kimin hizmetinde çoktan karıştı. Yeniden ve yeni bir sürece açılır mı bu kapı evet açılır. Açıl susam açıl diyen bi bezirgân başı iş birliği içinde olmamız gereken kişi mi hiç bilmiyorum. 

Endişeliyiz. Yaşama dediğimiz güzergâha yeniden sağ çıkma umudundayız. İçin için korkuyoruz. Covid-19 salgınının başlatıcı olabileceği ruhsal sorunlar şimdilik sadece mizah konusu. Sağlık çalışanları kadar ruh sağlığı çalışanları da kendi önlemlerini alabildiler mi? Bu sağ kalma mücadelesinde yeniden nasıl konumlanmalıyız? Ruh sağlığı çalışanları olarak online terapinin sıkça konuşulduğu şu günlerde danışanlarımızla birlikte buna hazır mıyız? Online terapinin kısıtlılıkları ne? Online terapi ne kadar terapi? Terapinin doğasıyla ne kadar uyumlu galiba önümüzde duran ve cevap bekleyen konuların başında bunlar geliyor? 

Tüm yanıtsız sorular ve hazırlıksızlığımızla güzelim dünyamızın geldiği biçarelik sanırım uygarlık tarihi kadar insanlık tarihini de bir kez daha özetliyor. Yazımı, isterdim işe yarar önerilerle bitireyim. Ama zannediyorum ki bu hepimizin kendi öznelliği ve özgünlüğü ile içinden çıkabileceği bir tünel. Acının içinden geçtikten sonra daha bir güçleneceğinizi ya da kişisel gelişiminizi Nirvana noktasına taşıyabileceğinizi de ne yazık ki salık veremeyeceğim. Ama şunu biliyorum ki her birimiz sağ kalmak için gerekli yaratıcılık potansiyelini içimizde barındırıyoruz. 

Bu süreci bir fırsata dönüştürün, bu size ne söylemeye çalışıyor, bunu yaşıyorsak bir anlamı olmalı gibi sorular benim sorduğum sorular olmadığı gibi yanıtlarına da hiç çalışmadım. Evrene mesaj yollayarak bu işin içinden çıkabilir misiniz sanmam. Yaradana sığınmak içinizi ferahlatıyor ise siz bilirsiniz. Hepimize kolaylıklar dileyip işin içinden de çıkamıyorum. Sürecin kolay olmayacağı çoktan ortada. Sağlıcakla kalın demek iyi niyetli bi sayıklamadan ibaret ve dahi ibadet.

“Serbest piyasa ekonomisinin” yarattığı mevsimsiz iklimi “Açlık ve gözyaşını” ise başka bir yazının konusu yapmak ve şimdilik ötelemekle yetinmek istiyorum.