1. TODAP bünyesinde çevirisi yapılan ve Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan Eleştirel Psikoloji[1] kitabı, psikolojiye eleştirel yaklaşımın Türkiye’de bilinmesine, psikoloji bilgi ve pratiğinin tartışmaya açılmasına önemli bir katkı sağladı. İletişim Yayınları tarafından Kasım 2022’de yayımlanan Eleştirel Psikoloji: Yaklaşımlar, Gündemler, Tartışmalar kitabında ise çeviri makaleler olmasıyla birlikte psikologların ülke gündemleri üzerinden eleştirel psikolojik yaklaşımları(nı) okuyoruz. Böyle bir kitap ortaya koyma fikri hangi koşullarda ve ne tür ihtiyaçlarla gelişti?
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan eleştirel psikoloji derlemesi, özellikle de İngilizce literatüre erişimde güçlük yaşayan Türkiyeli psikologlar için iyi bir başlangıç noktası oldu. Editoryal bir kitap olması, farklı temalara değinmesi bakımından da önemli bir avantajdı. Ancak bu katkının sınırını görmek gerekir. Tek bir kitap (veya onun yerine çevrilecek herhangi başka bir derleme) eleştirel psikolojiye dair tartışmaları ne sürdürme ve derinleştirme ne de başlatma işlevi görebilir. Çünkü burada söz ettiğimiz “eleştirel psikoloji” tekil bir yaklaşım değil; tam tersine oldukça farklı teorik duruşları, yöntemleri ve politik hatları barındıran geniş bir şemsiye kavramdır. Dolayısıyla “eleştirel psikoloji”den değil, eleştirel psikolojilerden söz etmek gerekir. Bu alanın içinde öznelliğin nasıl oluştuğuna, tarihsellik ve politikanın öznelliğe ne ölçüde içkin olduğuna veya öznelliğe dair bilginin nasıl üretileceğine ilişkin öncülleri birbirinden köklü biçimde farklı pek çok yaklaşım yer alır. Tam da bu nedenle, bu kadar farklı yaklaşımın yol açtığı tartışmalar bir kitapta ele alınamaz.
Eleştirel psikoloji bilgi ve pratikleri geliştirme iddiasındaki bir örgüt olarak TODAP’ın 15 yıllık tarihinde tartışmamız gereken asıl mesele neden ikinci bir kitaba ihtiyaç duyulduğu değil, neden çok daha fazla ortak üretim ortaya koyamadığımızdır. Elbette şimdiye kadar yapılanları değersizleştiremeyiz ve kimsenin değersizleştirmesine de izin vermemeliyiz. Eleştirel psikoloji sempozyumları, İstanbul ve İzmir’de yürütülen “Ötekisiz Psikoloji” atölyeleri, meslek yasası çalışmaları, Psikologlar için LGBTİ+’larla Çalışma Kılavuzu, çevrim içi bültenler (“Eleştirel Psikoloji Bülteni” ve “Psikoloji ve Toplum”) ve bunların ötesinde TODAP’ın ülkedeki baskı ve haksızlıklara karşı her zaman başı dik politik duruşu son derece kıymetli. Ancak TODAP’ın kendisini tanımlarken dayandığı üç ayaklı yapıya baktığımızda, bu ayaklardan birinin—eleştirel psikolojik bilgi ve pratik üretimi—diğerlerine göre daha zayıf kaldığını kabul etmek zorundayız. Anaakım psikolojinin eleştirisini yeterince yaptığımız kanısındayım. Fakat artık hepimiz biliyoruz ki psikoloji eleştirisi yapmak, eleştirel psikoloji yapmak değildir. Anaakım psikolojinin değillemesi bir başlangıç olabilir ama onun ötesine geçip kendi bağlamımızda bilgi ve pratik üretmek bambaşka bir görev.
Bu nedenle şu soruyu kendimize yöneltmekten kaçamayız: Türkiye bağlamında ortaya çıkan psikoloji bilgi ve pratiklerinin teorik ve politik eleştirisini ne kadar ve nasıl yaptık? Ya da gerçekten yapabildik mi? Psikologlar olarak kendimize bakmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Kendi bindiğimiz dalı tamamen kesmek zorunda değiliz, fakat bu dalın nasıl bir iktidar ilişkileri matrisi içinde durduğunu görmeden eleştirel olamayız.
Burada Athanasios Marvakis’in kitabımızda yer alan yazısındaki bilginin toplumsal işlevine dair vurgusu yeniden hatırlanmalı: Psikoloji her zaman hem yardım eder hem de kontrol eder. Biz pratikte genellikle kendimizi “yardım” tarafında kolaylıkla konumlandırıyoruz. Fakat psikolojinin bireyleri düzenleyen, disipline eden, uyumlandıran işleviyle ne kadar yüzleşebiliyoruz? Asıl zor olan tam da burası.
“Eleştirel Psikoloji: Yaklaşımlar, Gündemler, Tartışmalar” kitabının temel amacı, Türkiye’de ortak bir eleştirel psikoloji bilgi üretimine bir zemin açmaktı. Benim açımdan, Türkiye bağlamında eleştirel psikoloji bilgisi üretmek, aslında bir tür “yerli”[2] eleştirel psikoloji geliştirmek anlamına geliyor. Bunu iki düzlemde düşünmek mümkün: Birincisi, tarihsel ve kültürel bağlama içkin bilgi ve pratik üretmek; yani kavramları, yöntemleri ve meseleleri olduğu gibi dışarıdan almak yerine, Türkiye’de psikolojinin somut olarak nasıl işlediğini, hangi iktidar ilişkilerine eklemlendiğini ve hangi toplumsal deneyimlerden beslendiğini dikkate almak.
İkincisi ise, zaman içinde belirli bir teorik ya da metateorik çizginin belirginleşmesi; yani Türkiye’deki eleştirel psikolojinin daha çok feminist psikolojide mi, Marksist bir perspektifte mi, yoksa mesela post-yapısalcı bir yönelimde mi yoğunlaştığını gösteren bir damarın oluşması. Örneğin Güney Amerika’da eleştirel psikoloji denince sıklıkla Lacancı Marksist ya da Martín-Baró çizgisindeki kurtuluş psikolojisi, Almanya’da Alman Eleştirel Psikoloji geleneği, Afrika bağlamında ise daha çok post-yapısalcı veya sömürgecilik karşıtı eleştirel psikoloji akla geliyor. Bu örneklerin her birinde bir tarihsel arka plan ve belirgin teorik yönelim iç içe geçiyor.
Karlıdağ (2024), Türkiye’deki eleştirel psikoloji üretimine dair yaptığı sınıflandırmada “5 güzergâh ve 12 tematik hat” saptamaktadır. Kişisel olarak “neyin eleştirel psikoloji sayılabileceği” konusunda bu sınıflandırmayı biraz bonkör bulduğumu söylemeliyim. Ancak tam da bu nedenle, söz konusu sınıflandırmanın kendisi bile bize önemli bir şey gösteriyor: Türkiye’de eleştirel psikoloji çoklu, parçalı ve çoğu zaman birbirine eklemlenmeden var oluyor. Başlı başına tartışmaların yoğunlaştığı, derinleştiği, süreklilik kazandığı tek bir damar ya da hat henüz ortaya çıkmış değil.
Bana göre asıl sorun bu çoğulluğun varlığında değil; bu çoğulluğun birbirine temas edebileceği, tartışmayı sürdürebileceği, üretimi derinleştirebileceği bir ortak alanın yeterince kurulamamış olmasında.
2. Kitabın içeriğine baktığımızda çok geniş bir alanda eleştirel psikolojik yaklaşım ve tartışmaları görüyoruz. Neoliberalizmin psikolojide, özellikle eleştirel psikolojide çerçevelenmesinden Marksizm ve psikanaliz diyaloğuna, Kürt meselesi ve cinsiyetçilik üzerinden ayrımcı bilgi ve pratiğin tartışılmasına, psikolojinin kuram, yöntem ve eğitimine kadar geniş bir alandan bahsediyoruz. Bu bağlamda kitabın içeriği nasıl oluşturuldu, neler gözetildi? Size göre, eksik kalan noktalar var mı?
Gerçekten de konu yelpazesi bakımından oldukça kapsayıcı bir kitap ortaya çıktı. Türkiye’de ilk kez bir eleştirel psikoloji kitabı hazırlandığı için baştan itibaren kitabın kapsamı ve tema çeşitliliği açısından herhangi bir sınırlama koymayı düşünmedik. Zira yazı çağrısına kaç kişinin ve kimlerin yanıt vereceğini öngörmemiz mümkün değildi. Dolayısıyla bu koşullarda yola çıkan bir kitap projesinde baştan belirlenmiş temalar oluşturmak gerçekçi ya da anlamlı olmayacaktı. Nitekim gelen yazıları belirli temalar etrafında gruplandırarak kitabın yapısını sonradan oluşturduk. Başka bir deyişle, tümevarımsal bir biçimde, kitabın yapısını ve tema yelpazesini yazı yazma davetimize icabet eden yazarların ilgi alanları belirlemiş oldu. TODAP olarak geçmişteki sempozyum deneyimlerinden edindiğimiz birikimle editör grubu ile yazarlar arasındaki süreci son derece eşitlikçi ve demokratik bir biçimde yürütme olanağı bulduk.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, bu kitabın Türkçede daha önce hiçbir psikoloji yayınına girmemiş, hatta kolay kolay da giremeyecek türden yazılardan oluştuğuna özellikle dikkat çekmek gerekir. Bu yönüyle bile, kitabın ismini ve iddiasını hakkıyla karşıladığını düşünüyorum.
Editörlerden biri olarak kitapta yer alan yazılara ilişkin iki genel değerlendirmem var. Bu değerlendirmeyi, kitabı başından beri Türkiye bağlamında düşündüğüm için üç yabancı yazarın katkılarını dışarıda bırakarak yapıyorum.[3] İlk olarak, bu kitabın anaakım psikolojinin ötesinde, eleştirel psikolojinin farklı teorik yönelimleri ve temalarıyla ilgilenen; psikolojide teorik ve metateorik tartışmalar yürüten, psikolojinin politik olanla bağını çekinmeden ortaya koyan psikologların Türkiye’deki varlığını görünür kılmak anlamında önemli bir işlev üstlenmiş olduğunun altını çizmek gerekli. Elbette ki kitap Türkiye’deki eleştirel psikolojinin ve eleştirel psikologların tümünü temsil etme iddiasını taşımıyor. Ama gene de kitabın bir bakıma Türkiye’deki eleştirel psikolojinin bir fotoğrafını çektiği söylenebilir.
İkinci olarak, önceki sorunun cevabında ileri sürdüğüm savla da uyumlu biçimde, bu kitap Türkiye’de “yerli” bir eleştirel psikolojinin henüz oldukça sınırlı bir düzeyde olduğunu açık biçimde göstermektedir. Kitapta yer alan yazılar arasında Türkiye’nin yakın tarihindeki toplumsal ve politik olaylara doğrudan referans veren yalnızca dört çalışma bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Baran Gürsel’in psikanalitik bir yaklaşımla Tekel Direnişi’ni ele aldığı metindir. İkincisi, Olga Hünler’in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik tasfiyeleri, psikoloji eğitimiyle de ilişkilendirerek akademik özgürlükler bağlamında tartıştığı yazıdır. Üçüncüsü, Aydın Bayad, Ercan Şen, Kenan Alparslan ve Ümit Eser’in Türkiye’de Kürtlerin varlığının akademik psikoloji alanında da sistematik biçimde inkâr edildiğini somut biçimde ortaya koyan metnidir. Dördüncüsü, İlham Yılmaz’ın 2015’te yaşanan çatışma sürecini yas ve tanıklık kavramları çerçevesinde analiz ettiği çalışmasıdır.
“Size göre eksik kalan noktalar var mı?” sorusu, kitabın oluşum süreci dikkate alındığında aslında anlamını yitirmektedir. Çünkü bu kitap, daha önce de belirttiğim gibi baştan belirlenmiş temalar doğrultusunda değil, tümevarımsal bir biçimde, katkı sunan yazarların yönelimleri ve ilgi alanları üzerinden şekillenmiştir. Dolayısıyla bu kitap —ya da aynı dönemde bambaşka bir editoryal ekip tarafından hazırlanmış olası bir başka eleştirel psikoloji derlemesi— kaçınılmaz olarak bazı teorik perspektifleri ve temaları dışarıda bırakacaktı. Bu anlamda, her durumda “eksik” kalması doğaldır. Ancak aynı zamanda, kitap tam da kendi oluşum koşullarını ve mevcut üretim alanını yansıttığı ölçüde, işlevini eksiksiz biçimde yerine getirmiştir.
3. Kitabın raflara çıkışından bu yana yaklaşık üç yıl geçti. Yoğun ve uzun bir çalışma sürecinin sonunda ortaya çıkan kitabın hem Türkiye’de eleştirel psikolojik yaklaşıma hem de Türkiyeli okurlara etkisi üzerine neler söylersiniz?
Kitabın eleştirel psikolojiye katkısını ikinci sorunun yanıtında ele aldığımı düşünüyorum. Bu nedenle burada daha çok sorunun “kitabın Türkiyeli okur üzerindeki etkisi” kısmına odaklanmak istiyorum. Öncelikle “Türkiyeli okur” ifadesi bana fazla geniş geliyor. Bu kitabın potansiyel okur kitlesini, öncelikle eleştirel yönelimi olan psikologlar; daha genel olarak ise psikoloji, psikolojik danışma ve rehberlik, psikiyatri ve sosyal hizmet alanlarında çalışanlar ile bu alanlarda eğitim gören öğrenciler olarak görüyorum.
Ne yazık ki bu potansiyel okur kitlesinin ne kadarının kitaptan haberdar olduğuna dair elimizde herhangi bir veri yok. Yine de kitabın ikinci baskıya girmemiş olmasından, bu kitleden haberdar olanların veya kitabı edinmek isteyenlerin sayısının sınırlı olduğunu tahmin edebiliriz. Kitap Kasım 2022’de yayımlandı. TODAP olarak kitabın içeriğini tartışan toplantılar düzenlemeyi planlamıştık, ancak 2023 Şubat ayında meydana gelen büyük Maraş depremi tüm yaşamı olduğu gibi bu planları da uzun süre askıya aldı. Buna rağmen, depremden yaklaşık bir yıl sonra kitapla ilgili birkaç toplantı gerçekleştirebildik ve son Eleştirel Psikoloji Sempozyumu’nda bu kitap özelinde bir panel düzenlendi.
Kısacası, dürüst olmak gerekirse sözünü ettiğimiz potansiyel okur kitlesi üzerinde bu kitabın kayda değer bir etki yarattığını düşünmek için elimizde güçlü bir gerekçe bulunmamaktadır. Bunun yalnızca bizim yayımladığımız eleştirel psikoloji kitabına özgü bir durum olduğunu sanmıyorum. Sorunun ne bu kitapta ne de bunun yerine yayımlanmış olabilecek herhangi bir başka eleştirel psikoloji kitabında olduğunu düşünüyorum. Asıl mesele eleştirel psikoloji bilgisinin nasıl üretildiğine ilişkindir. Bu nedenle bu soruyu, sadece mevcut kitabın değil, genel olarak eleştirel psikoloji alanındaki bilgi üretim süreçlerinin doğasına dair bazı değerlendirmelerimi paylaşmak için bir fırsat olarak görüyorum. Zira kitap nihayetinde bir üründür; asıl tartışılması gereken, eleştirel psikoloji bilgisinin ne olduğuna ve nasıl üretildiğine dair kavrayışımızdır.
Bu çerçevede öncelikle şu temel soruların sorulması gerekir: Eleştirel psikoloji bilgisini kim(ler) üretiyor? Bu bilgi kim(ler) için ve hangi amaçla üretiliyor?
Anaakım psikoloji kendi ürettiği bilgi için bu sorulara daha açık ve doğrudan yanıtlar verir: Akademide çalışan psikologlar psikoloji bilgisini üretir; alanda çalışan psikologlar ise bu bilgiyi uygular. Bu üretim ve uygulamanın temel amacı ise genel olarak bireylerin “iyilik halini” korumak ve sürdürmektir. Bu iki cümle bile teori–pratik ya da kafa–kol emeği ikiliğinin hemen fark edilmesini sağlar.
Eleştirel psikologlar ise bilgiyi birlikte üretmeyi hedefler. Ancak pratikte, akademisyen olmayanların akademisyenlerden beklenti içinde olduğu; akademisyenlerin de bu beklentiyi karşılamaya yönelik bir sorumluluk ve belki baskı hissettikleri söylenebilir.[4] Akademisyenler tarafından üretildiği zımnen kabul edilen bilginin, mesleği icra eden psikologlar için üretildiği varsayılır. Zira herkes için asıl olan pratiktir. Eleştirel psikologlar da anaakım meslektaşları gibi, üretilen bilginin bireylerin refahına katkı yaptığını kabul ederler. Bununla birlikte, farkları bu bilgiyi aynı zamanda bireyleri toplumsal tahakküm yapıları ve mekanizmaları karşısında güçlendirmek amacıyla da üretmeleridir.
Oysa benim idealimdeki biçimiyle eleştirel psikoloji, belirli bir “yerde” üretilip başka bir “yere” aktarılan bir bilgi türü değildir; hatta akademinin sınırları içinde konumlanan bir bilgi olarak da görülemez. Eleştirel psikoloji, bilgi ile eylem arasındaki ikiliği reddeden ve bu nedenle praksis olarak kavranması gereken bir etkinliktir. Bu bağlamda bilgi yalnızca kuramsal bir birikim değil, dönüştürücü bir güçtür.
Bu nedenle eleştirel psikoloji bilgisi münhasıran akademide değil; okullarda, hastanelerde, terapi odalarında, mahkemelerde, kreşlerde, cezaevlerinde, huzurevlerinde, fabrikalarda, şirketlerde—kısacası psi-bilimlerin toplumsal işlevler üstlendiği bütün mekânlarda—üretilir. Bu alanlarda açığa çıkan her dönüştürücü pratik, çoğu zaman “bilimsel” olarak meşrulaştırılmış rutinlerin problematize edilmesiyle başlar.
Bu noktada ikinci dalga feminizmin “kişisel olan politiktir” mottosu hatırlanabilir. Ancak psikoloji alanında bu söz, sıkça psikolojik olanın kendiliğinden politik olduğu gibi hatalı bir ön kabulle yorumlanmaktadır. Oysa ne feminizm ne de eleştirel psikoloji açısından kişisel olan kendiliğinden politik değildir; psikolojik olanın politik hale gelmesi, bir failin aktif politikleştirme müdahalesini gerektirir. Eleştirel psikoloji açısından bu politikleştirme eyleminin en etkili yollarından birinin, feminist yöntem ve politikada önemli bir yer tutan deneyim paylaşımı olabileceğini ileri sürüyorum.
Bilinç yükseltme gruplarında kadınların gündelik duygu, inanç ve eylemlerinin aslında bir baskı ve sömürü sisteminin parçası olduğunu fark etmeleri nasıl mümkün olduysa, eleştirel psikologlar da çalışma bağlamlarında doğal ve meşru görünen—ve çoğu zaman kendilerinin de katkıda bulunduğu—iktidar ilişkilerini açığa çıkaran praksislerini bu yöntem aracılığıyla geliştirebilirler. Bu çabanın somut bir örneği kitabımızda Doğa Eroğlu’nun “Bir ‘Kadın’ Olarak ‘Erkeklik’ Çalışmak ve Özdüşünümsellik” başlıklı yazısında görülebilir. Söz konusu metnin, bir akademik deneyim paylaşımı olarak özellikle genç araştırmacılar açısından önemli bir güçlenme aracı olduğunu söylemek mümkündür.
Özetle burada çizilen ideal çerçeve, militan[5] bir eleştirel psikoloji anlayışını tarif etmektedir: Dünyanın ancak eylem içinde bilinebilen ve bu bilme edimi aracılığıyla dönüştürülebildiği bir pratik olarak psikoloji. Bu militan pratik, belirli bir mekâna ya da eylem türüne indirgenemez; psikolojik etkinliğin somutlaştığı her bağlam—kısacası ‘psikologluk yaptığımız’ her yer—bu dönüştürücü edimin mümkün olduğu alandır.
Afşin, B. (2023). Growing psychology at home: Reflections on indigenous psychology [Yayımlanmamış doktora tezi]. York University. http://hdl.handle.net/10315/41036
Karlıdağ, S. (2024). Psikoloji eleştirisinden eleştirel psikolojiye: Türkiye’deki eleştirel yönelimli psikolojiler için bir sınıflandırma ve bazı değerlendirmeler. ViraVerita E-Dergi, 20, 109-156. https://doi.org/10.47124/viraverita.1565112